Ülkemizde hayli tutulan gerilim-polisiye yazarı Jean Christophe Grangé’ın yazdığı, Phillippe Adamov’un resimlediği Zener’in Laneti, ABD ve SSCB gibi süper güçlerin parapsikolojiyle merak salıp gizliden gizliye araştırma yaptığı Soğuk Savaş yıllarında geçen bir macera.
Beş duyumuz dışında kalan sezgilerimizi ifade etmek için kullanılan ESP (Extrasensory Perception), yani Duyuötesi Algılama kavramı ortaya çıktığından beri merak konusu olmayı sürdürmektedir. Üstelik bu konu yalnızca UFO’lara, ruhlar alemine ve parapsikolojiye kafayı takmış fanatikler için değil, özellikle 60’lı yıllarda Süper Güç ülkelerin askeri kanadı ve gizli servisleri için de ilgi odağı olmuştur.
Sheila Ostrander ve Lynn Schroeder yazdıkları Rusya’da Tanrı’ya Dönüş (Pischisic Discoveries Behind the Iron Curtain) adlı kitapta Sovyetler Birliği’nin sözkonusu yıllarda bu konuda nasıl bir bilimsel seferberlik başlattığını, konuyla ilgili bilimadamlarını nasıl desteklediklerini ve ilk parapsikoloji bilgini Edward Naumov’un araştırmaları hakkında ilginç bilgiler verirler. Bu bilgiler zaman zaman ciddiyetini kaybedip, komplo teorilerine dönüşse de süzerek okuduğunuzda şaşırtıcı ayrıntılarla karşılaşabilirsiniz. Zener’in Laneti adlı çizgi-romanın hikayesi de tam da bu dönemde geçiyor işte. Öykünün önemli bir kahramanı da Zener Kartları…
Medyum Avcısı Zener
Karl Zener’in 1930’larda J.B. Rhine ile birlikte tasarladığı Zener kartlarının amacı insanlarda var olduğuna inanılan ESP gücünü ortaya çıkarmaktı. Beş çeşit kart vardı; yıldız içinde yıldız, üç dalgalı çizgi, artı işareti, daire ve kare. Bu kartlardan 25 tanesi bir Zener destesi oluşturur. Test gayet basitti, ESP gücü sınanan kişi diğer bir kişinin seçtiği kartın ne olduğunu bilmeye çalışacaktır. Başarı yüzdesi ondaki telepati ya da “clairvoyance” yeteneğini (duvar gibi katı nesnelerin arkasını görebilme gücü) ortaya koyacaktır.
1968’de Paris’te, tarihe damgasını vuran 68 olaylarının hemen öncesinde başlayan hikayemizin kahramanı Sibylle bu kartları iyi bilmektedir. Öngörü yeteneği olan bu genç kadın üniversitede gönüllü olarak bu deneylere katılmaktadır. Parapsikoloji alanında uzman olan profesörle farklı türde deneylere başlarlar. Bu deneyler onun öngörü yeteneğinde belirgin bir artışa neden olur. Sibylle bir takım şeylerden kuşkulanmaya başlasa da bir aşk ilişkisine girdiği profesör onu her defasında ikna eder. Oysa Sibylle kuşkularında haklıdır. Profesör’ün niyeti Sibylle’i Sovyetler Birliği’ne kaçırmak ve araştırmalarına orada devam etmektir.
Her mecranın adamı Grangé
Doğan Kitap’ın Türk okurlarına servis ettiği Jean Christophe Grangé, kitapları ülkemizde hayli tutulan bir gerilim-polisiye yazarı. Ülkemizde ilk kez 2001 başında daha sonradan sinemaya da uyarlanan Kızıl Nehirler romanıyla tanındı. Kızıl Nehirler bugüne kadar, yazarın Leyleklerin Uçuşu, Kurtlar İmparatorluğu, Siyah Kan, Şeytan Yemini ve Taş Meclisi, gibi sonraki romanlarıyla birlikte baskı üstüne baskı yaptı. (Taş Meclisi’nin Zener’in Laneti’ne kaynak teşkil eden kitap olduğunu söyleyebiliriz çünkü iki maceradaki olaylar birbiriyle bağlantılı olmasının ötesinde birbirlerinin devamı ve tamamlayıcısı. Sibylle’in başına gelenler yıllar sonra gerçekleşen Taş Meclisi’nde anlatılan olayların kökenini teşkil ediyor.)
Grange kendi ülkesinde de hayli popüler. Onu TV ve sinema dünyasına taşıyan da bu popülerlik oldu zaten. Leyleklerin Uçuşu 8 bölümlük TV dizisi olmuştu. Ardından Kızıl Nehirler, Mathieu Kassovitz tarafından filme çekildi. Grangé ikinci Kızıl Nehirler filminin ve bir diğer Fransız gerilimi Vidocq’un da senaryosunu yazdı. Sonra da bir kısmı ülkemizde geçen ve ünlü Türk siyasilerine rol veren Kurtlar İmparatorluğu vğe Taş Meclisi geldi.
Gazete sayfalarından romanlara, romanlardan televizyon ve sinemaya geçiş yapan Grangé şimdi yeni bir mecraya yelken açıyor; çizgi-roman. Bizimkisi gibi çizgi-roman kültürü geri kalmış bir ülkede bu durum “attan inip eşeğe binmek” şeklinde değerlendirilebilir ama yazarın anayurdu Fransa’da çizgi-roman çok önemli ve çok saygın bir sektör. Tabi bu önem ve saygınlık, Fransızların 9. sanat çizgi-romana, en az diğer sanat dalları kadar duyarlılık göstermesinden kaynaklanıyor. Yalnızca çizgi-roman satan dükkanlar gün boyunca dolup taşıyor Fransa’da. Üstelik çocuklardan çok, yetişkinler rağbet ediyor bu dükkanlara. Bunun nedeni biraz da en kaliteli kağıtlara basılan çizgi-romanların epey pahalı olması elbette. Ama bu kalite, çizgi-romana, çigi-romancıya duyulan saygının bir başka göstergesi.
Jean-Christophe Grangé’nin yazdığı ve Phillippe Adamov’un çizdiği üç albüm ( Sbylle / Tahnitçiler / Tokamak) olarak yayınlanan Zener’in Laneti, çizgi-roman konusuna her daim tedirgin yaklaşan Doğan Kitap’ın bugüne kadar ki en ciddi çizgi-roman atılımı. Doğan Kitap’ın kimi yazarlarına gösterdiği toleransı ve sabrı çizgi romanlara da göstermesi; ürünler kısa vadede kâr getirmese de prensipli ve kararlı bir çizgi-roman yayıncılığına bünyesinde yer vermesi en büyük dileğimiz.
Kariyerine bilimkurgu çizgi-romanlarıyla başlayan Adamov ise piyasadaki ününü 1985’te yayımlanmaya başlayan Le Vent des Dieux adlı Samuray maceralarına borçlu. 1993 ve 97 arasında kendi yazıp çizdiği Dayak ile ünlü yayınevi Glenat ile çalışmaya başlayan, Adamov daha sonra Jean Dufaux’nun yazdığı ve Joseph von Sternberg’in filminden esinlenen “L’Imperatrice Rouge”u resimlemişti.