Türk futbolunun en renkli simalarından Yılmaz Vural, içinden bir değil birkaç film çıkabilecek denli zengin hayat hikayesinin anlatıldığı İnadım İnat kitabında, adının boş yere Yılmaz konmadığını, vazgeçmenin ve pes etmenin kitabında yazmadığını gözler önüne seriyor.
Ligde durumu iyi gitmeyen, hatta neredeyse küme düşmeye yaklaşan takımların kurtarıcı olarak gördüğü üç beş isimden biri belki de Yılmaz Vural. Hem eğitimli hem tecrübeli aynı zamanda nev-i şahsına mahsur karizmatik bir hoca olmasına rağmen Türk futboluna hakim olan “tekel” zihniyetinine takılmış, ne milli takım ne de üç büyükler için nedense düşünülmemiş bir isim. Kısacası hak ettiğini ve futbol geçmişine bakılınca, bu tercihlerinin zaman zaman doğru, zaman zaman da yanlış olduğunu göstermiş, başarılarla dolu olduğu kadar başarısızlıklarla da yolu kesişmiş bir futbol antrenörü Vural…
Teknik bilgisi ve becerisini bir yana bırakırsak, en çok da futbol sahasının kenarında oyuncularını motive etmek ya da hizaya sokmak için kendini yerden yere atan, çalışıp didinen hatta kelimenin tam anlamıyla dövünen halleriyle izlediğimiz bir teknik adam. Bu coşkulu tabiatının altında, Adapazarı’nda özgürce top koşturarak geçen çocukluğunun izleri olsa gerek.
Doksan Üç Harbi’nde Batum’dan Artvin’e, oradan Adapazarı’na yerleşen dedesinin kurduğu bir aile onunki. Daha çocukluğundan itibaren mahalle kültürüyle yetişen, on iki yaşındayken felsefe öğretmeni olan amca kızı Ayten’in etkisiyle, yaşama amacını keşfetmek için kendine sürekli sorular soran, kafasına ne koyduysa mutlaka yapan birisi. Öyle ki futbol antrenörlüğü yapmak için tek çaresinin Almanya’da eğitim görmesi olduğunu öğrenince zorlu şartları göze alıp gidiyor, aradan yıllar geçse de eğitimini tamamlıyor. İstek ve kararlılığı karşısında şansı da yardım ediyor ve bu günlere geliyor Yılmaz Vural.
İnkılap Kitabevi tarafından yayımlanan İnadım İnat, biyografi türündeki kitaplara ya da bir futbol adamının yaşamına ilgi duymasanız bile sinematografik bir romanmışçasına keyifle okuyacağınız bir eser olmuş. Aynı zamanda 80’li yıllarda verilen zorlu yaşam mücadelesini de olanca gerçekliğiyle aktarıyor. Yazının başında da belirttiğim gibi, zaten Yılmaz Vural‘ın öyle zengin ve renkli bir hayat hikayesi var ki, kitaptan bir değil, birkaç film birden çıkar. Bunda Yılmaz Vural‘ın anlatımının, Elohim’in Çocukları, Gece Tayyarede Açıkta, Ideon-Tanrıların Yolu, Ateş Kırmızısı gibi romanlarıyla tanınan Orhan Bahtiyar tarafından kaleme alınmış olmasının büyük payı var kuşkusuz. Gönül isterdi ki kısacık da olsa Orhan Bahtiyar‘ın da biyografisine yer verilseydi keşke. Benim kitaba yönelik tek eleştirim bu yönde.