Agora Kitaplığı, yönetmenler dizisine yeni bir ismi daha kattı geçtiğimiz günlerde. Wim Wenders, Sam Peckinpah, David Cronenberg gibi isimlerin belgesellerini yapan, Hollywood Stüdyo Sistemi, Amerikan Bağımsız Sineması ve çağdaş İngiliz sanatı hakkında filmler çeken bağımsız sinemacı/belgeselci Chris Rodley’in derlediği David Lynch – ‘Tekinsiz’in Sineması; adından da anlaşılabileceği üzere Hollywood’un en sıra dışı isimlerinden David Lynch’i ve sinemasını, usta yönetmenin çocukluğundan başlayarak mercek altına alan kapsamlı bir nehir söyleşi kitabı.
Ercan Dalkılıç @ercandalkilic adlı kişiyi takip et
Chris Rodley, çalışması için alt-başlık olarak, çok yerinde bir tercihle ‘tekinsiz’i seçmiş. Tekinsiz, tam da Lynch sinemasını özetleyen bir kavram burada. Anthony Vider’in de işaret ettiği gibi bu haletiruhiyenin kökleri Edgar Allan Poe’ya kadar uzanmaktadır. Lynch’se gotik çağda ayırdına varılan, işlenmeye başlanılan bu duygulanımın, yani tekinsizliğin modernist bir sunucusudur, aktarıcısıdır deyiş yerindeyse. Geçekten de Lynch, kaygan bir zeminde kukla gibi oynattığı karakterleri ve rüya ile iç içe geçirdiği şizofrenik evreniyle tekinsizliğin aktarımında eşine rastlanılmayacak türden bir ustadır.
Lynch’in tekinsizliği, grotesk dolayısıyla da öne çıkan, abartılı, ‘görünen’ bir özellik göstermez. Freud’un ‘korku alanı’ olarak terminolojiye kattığı, gerçek korkudan ziyade kaygıdan, görünenden ziyade zihinde yer edenden, yani bastırılandan gücünü alır. Gizil bir biçimde fazlasıyla bildik bir şey olduğu için tekinsizdir, ‘bastırılmış’ olmasının da sebebi budur. İşte bu bastırılmış, tehdit unsuru barındıran ‘eş’ ile karşılaşma da Lynch sinemasının başlangıç noktasını oluşturur.
Bu minvalde; Mavi Kadife (Blue Velvet), Kayıp Otoban (Lost Highway), Mulholland Çıkmazı”nda (Mulholland Drive) ve diğer birçok filminde bir nevi ‘Jeckyll ve Hyde’ izleği üzerinden yürümüştür Lynch hep; ‘öteki’nin aslında ‘eş’ olduğunun açığa çıkışı ve sonrasında yaşanan şiddetli ve derin kriz, bu filmlerin esas argümanını oluşturur değişmez bir şekilde.
Peki, bu ‘tekinsizlik’in doğuşuna ne sebep olmuştur? Nasıl doğmuştur bu ‘tekinsizlik duygulanımı’? Lynch, bunun da cevabını verir filmlerinde, dikkatle incelenecek olursa: Yönetmenin filmografisine baktığınızda yukarıda anlatageldiğimiz ‘ikili yapı’nın bir tek Düz Hikaye (The Straight Story) filminde bulunmadığı açıkça görülür. Başında şapkasıyla, minyatür traktörünün tepesinde, yaşını başını almış Alvin Straight’in yolculuğunu anlatan film, tam da ismi gibi düz bir hikayedir. Bu film, olağanca dinginliği ve sıfır aksiyonuyla, Amerikan kırsalının pastoral bir portresini çizer adeta. Yani, modern bir endişenin tezahürü olarak görebileceğimiz Kayıp Otoban ile Mulholland Çıkmazı‘nın tam manasıyla bir anti-tezidir.
Modernizmle birlikte, metropollerin ortaya çıkmasıyla doğan ‘tekinsizlik’, doğasından, geçmişten koparılan insanın bedenine hastalık, ruhsal rahatsızlıklarla birlikte iyice konuşlanmıştır. Sarih ve bütün olarak Düz Hikaye‘de algılayabildiğimiz, hikayeye nüfuz eden bu ‘doğada olma’, ‘evde olma’ hissiyatı, Lynch’in diğer filmlerinde bir ‘bastırılan’ olarak kodlanır. Bastırılan da genellikle modernist yabancılaşmadan doğan bir şizofreni, ruhsal rahatsızlık olarak ortaya çıkar sonradan.
Güvensizlik, yabancılaşma, yönelim ve denge eksikliği içindeki bütün Lynch karakterleri –Düz Hikaye‘nin Alvin’i hariç tabii ki-, o şizofreni içinde sarsak sarsak, döne dolaşa evlerini arıyordur sözün özü. O ‘evde olma’ hissiyatının tekrar geri dönüp dönmeyeceği, o hissiyatın mümkün olup olmadığı sorusu etrafında döner bütün Lynch sinemasının evreni. Yoksa Kayıp Otoban’ın Fred Madison’unun uçsuz bucaksız bir arazide ‘yapayalnız ve çıplak’ ne aradığının başka ne cevabı olabilir ki?
David Lynch – ‘Tekinsiz’in Sineması, David Lynch sinemasına dair merak ettiğiniz çoğu şeyin cevabını verebilecek, yönetmenle Ocak 1993’ten Ekim 2002’ye kadar uzanan bir zaman diliminde yapılan söyleşilerin toplamı. Agora Kitaplığı’nın yönetmenler dizisine eklenen bu son halkayı kaçırmamakta yarar var.
***