Saat 10 küsur… Dün geceki Ters Ninja Gecesi’nin tatlı yorgunluğunu üstümden hala atamamış bir halde yatağımda pinekliyorum. Yataktan çıkasım da yok, çıkmak için nedenim de… Ama apartman boşluğunda yankılanan ve pek de hayra alamet olmayan yüksek volyümlü kadın sesleri kulağıma çalınıyor. Slip donumdan ve bir festivalden yadigar beyaz tişörtümle miskin miskin kapıya doğru yöneliyorum. Sesler biraz daha belirgin şimdi: Yangın Var!
Size anlatmayı hep ihmal ettiğim G-Mall Büyü Galası Yangını’ndaki acı tecrübelerimin de etkisiyle adrenalin salgılanıyor bünyeme. Odama koşuyorum, Arap Kadri’nin metroseksüel formatı sayılabilecek şekilde sokağa fırlamamak için (yanarak ölmekten kötü şeyler vardır hayatta) bir bermuda geçiriyorum üstüme.
Kapıyı açıyorum. Şaka değil. Yangın var! Ve benim karşı komşumda! Durum berbat! Dumanlar apartman boşluğunun tavanını kaplamış. Dairenin içinde göz gözü görmüyor. İki kadın çığlık çığlığa yardım edin diye bağrıyorlar, itfaiyeyi arayın.
Panik halinde iki kadın doğalgazı kapamayı akıl ediyorlar ama her kattaki koca yangın söndürücüleri kullanmak ne onların, ne de itfaiyeyi arayın diye bağıran diğer apartman sakinlerinin hiç aklına gelmiyor. Sen niye aramıyorsun be adam, evinde telefon yok mu?
Landlord’unuz iki kadının yardım çığlıklarına kayıtsız kalamıyor haliyle ve yangın söndürücünün üstüne atlıyor. Açıyorum jelatinini, emniyet telini çıkarıyorum, basıyorum ve beni irkilten güçlü bir pof sesiyle bir şeyler kusuyor kırmızı tüp.
Elimde yangın tüpüyle mutfağa dalıyorum, göz gözü görmediği için yangının olduğu kısma doğru basıyorum köpüğü. Harekat başarılı oluyor ve yangın sönüyor ama Landlord’unuzun ağzı boğazı, dumandan mı, köpükten mi bilmem, acı bir tatla doluyor. Zehirlenme ihtimaline karşı kendimi eve atıyorum. Ağzımı çalkalıyorum. (Şimdi düşünüyorum da ocakları bizimki gibi tüplü müydü acaba? Binlerce küçük Landlordcuğa bölünme ihtimalim neydi?)
Geri döndüğümde… Kadınlardan biri “bir daha tutuştu,” diyor. Elinde yeni bir yangın tüpü. Kolay öğreniyor. “Çalışmıyor, bakar mısınız,”” diyor artık yangın tüplerinin efendisi olarak gördüğü bana. Bakıyorum, emniyat telini çıkarmamış. Çıkarıyorum, basıyorum, bir kez daha gürültüyle köpüğünü kusuyor ve ben demin ki benzer tecrübeme rağmen bir kez daha tırsıyorum. Kadına nasıl kullanacağını gösteriyor ve yine kendi evime giriyorum.
Mutfakta bulduğum bir bezi ıslatıp kadına veriyorum hemen. Bir yandan da telefon elimde. Ama “etfaiyenin” numarası aklımda değil. 155’i çeviriyorum. Çıkan memura “İtfaiye lazım, kaçtı?” diyorum. “110” diyor. Aklımdan böyle bir Türk rock grubu yok muydu diye geçiriyorum. Numaraları o sırada çoktan tuşladım tabi.
Yangın ihbarında bulunup adresi veriyorum. Kadınlara haber veriyorum, itfaiye geliyor diye. Koca apartmanda bir tek ben mi aradım itfaiyeyi? Öyle olmalı ki beş on dakika sonra geri arıyorlar ve mevcut durumu soruyorlar. Müdahale ettik, söndürdük ama yine çıkmasından korkuyoruz, diyorum. Korkuyoruz da.
Gerisi bildik şeyler. Neredeyse kül olmuş bir mutfak. Ayılanlar bayılanlar. Duman kokulu bir ev. Toplaşan ve ne oldu, ne olduşan mahalleli…
Geçen hafta alt kata hırsız girdiğini söylemiş miydim bu arada? Bize hırsız girmesinden 6 ay sonra. Hırsızların süper marketi gibi oldu bizim apartman. Sağdakine soldakine girmiyorlar, giren çıkan bize…
Yangın geçmişimiz de fena değil. Bir keresinde üçüncü katta birininde bir şeyi tutuşmuştu, balkona attı ama onun da kokusu üç gün geçmemişti. Alttaki teyzenin ocakta unuttuğu tencere de az daha yangın çıkarıyordu bir keresinde (artık dumanlar çıkmaya başlamıştı evden) ona da ben müdahale edip, bildirmiştim.
Hanım, artık taşınma vakti geldi diyor bu apartmandan. Hak veren bir yanım var ona. Ama kaçıp gitmek kolay. Belki bize bir faydası yok ama, başkalarına faydamız olduğu kesin bu apartmanda bulunuşumuzun ve benim bir ev insanı oluşumun. Bugün bir evi yanmaktan kurtardım, yarın hırsızları yakalamayacağım ne malum! Kılıcım, baltam ve ninja yıldızım ve ben hazırız! Ama şerefsizler kimse yokken geliyor hep!
Özelimle canınızı sıktıysam, affola!