“Jo Jones kafasına bir zil atana kadar Charlie Parker’ı kimse tanımıyordu” diyor ve yüzüne babacanmış gibi yapan, hinoğlu hin bir sırıtış takınıyor Terence Fletcher potansiyeli yüksek baterist Andrew’a karşı. Her şey bir konservatuarın salonunda başlıyor. Kendi kendine çalışan azimli Andrew, küçük şeylere yetinemeyecek biri, bir efsane olmak istiyor. Acıya hazır bu uğurda. Andrew’in çalıştığı odaya “bir arkadaşa bakmıştım” edasıyla girdikten sonra onu dinleyip orkestrasına çağıransa, herkesin yanında saf tutmaya can attığı yetenek avcısı Terence Fletcher. Fletcher’a göre Andrew sadece buruşuk bir kumaş, gevşek ve katlanmamış. Düzgün bir kıyafet ortaya çıkarabilmek için onu ütülemek, yani ateşle imtihan etmek gerekiyor.
Yaklaşan fırtınayı haberdar etmekte olan bu yaklaşım; yani Fletcher’ın psikolojik ve fiziksel şiddetle örülmüş yeteneği tetiklemek amaçlı faşizmi, film boyunca birbiriyle bağlantılı birçok soruyu arka arkaya getirmemize sebep oluyor. “Yetenekli bir insan tam potansiyeline nasıl ulaşır? Yetenek baskıaltındayken daha iyi açığa çıkıyor olabilir mi? J.K. Simmons, Fletcher rolündeki müthiş karizmasıyla bize aslında çok tehlikeli bir mesajı, iyi bir şey gibi mi sunuyor? Miles Teller’ın canlandırdığı Andrew’ın en iyi baterist olma hırsı; insan onurunun çatırdayışı anlamına gelebilir mi? Bizler kariyerimizde yükselmek için arkadaşlarımızın üstüne basmak zorunda mıyız?”
Bu soruların hepsine ahlaken karşı olabilir, kendimize yediremeyebiliriz (yedirmemeliyiz de) ama işlerliğe baktığımızda verdiğimiz her “hayır” cevabının bizi kariyer bazında aşağıya çektiğini görebiliriz. Baskı denen bıçağın, çift ağızlı sonuçları da burada ortaya çıkıyor. Pek çok alanın yazılı tarihinde, acılarla şekillenmiş büyük insanların hayatlarını okuruz. Çoğunluğu eğer o acıları çekmeselerdi bugünkü olgunluklarına ulaşamayacaklarından bahseder. Gerçekten de bazı insanlar, ittirici bir güç olmadan yani üzerinde baskı olmadan gerçek potansiyellerine ulaşamazlar. Çünkü bir insanın kendi sınırlarını zorlama haddi, acıya dayanıklılık haddiyle doğru orantılıdır. İşte burada bir adım ileriye gidebilmek için bir dış etkenin gerekliliği girer devreye. Bu bana, tribünler ‘anasına küfredince’, “Ben size gösterim” deyip daha iyi oynayan futbolcu örneğini hatırlatıyor. Küfrün iyi bir şey olduğunu nasıl ki savunamazsak, Fletcher’ın yaptığının iyi bir şey olduğunu da savunamayız. Fakat işin özü şu ki, bu savunamayacağımız ve yapılmasını istemediğimiz, desteklemediğimiz şeyler; bazı koşullarda etkilediği özneyi daha büyük hale getirebiliyor.
Andrew da böyle bir insan. En büyük olmak istiyor ve bu uğurda herkesin üstüne basabilir, her şeyi feda edebilir. Çektiği acılar yüreğimizi biraz burkmasa, hiç sevmeyeceğimiz bir karaktere sahip aslında. Kariyer yapmak için kız arkadaşına ‘güle güle’ diyen, arkadaşlarının üstüne basmaktan kaçınmayan, layık görülmediği pozisyon için başkasının açıklarını arayan bir tip o. Fletcher bile daha makul biri aslında. Çünkü yola çıkış sebebi en azından Andrew’ın sınırlarını zorlamak…
Son dakikalarında doruk noktasında ulaşan Andrew-Fletcher çatışması ve işbirliği filmin tüm dinamiğini oluşturuyor. Yönetmen Damien Chazelle özellikle J.K. Simmons’un karizmasıyla bol patlamalı veya kovalamacalı bir aksiyon filminin çok daha üzerinde bir tempo ve gerilim yaratmayı başarıyor. Senenin en iyi filmlerinden biri olduğuna, Simmons’ın Altın Küre ödülünü sonuna kadar hak ettiğine sonuna kadar katılıyorum.
Galiba bir de dipnot düşmek gerekiyor; Whiplash hakkındaki kafa karışıklıklarından birisi de caz üstüne bir film olduğu yanılgısında. Yurt dışı kaynakları bazı eleştirilerde ‘cazı onurlandırmadığı’ ve ‘Buddy Rich’in büyük bir baterist olarak görülmesi’ konusunda bir şeyler okudum. Muhakkak ki iki eleştiri de nesnel olarak doğru ama iki eleştiri de filmi olumsuzlayacak bir şey söylemeyi gerektirmiyor. Whiplash’ın böyle bir ajandası olmadığını görmek için sadece iyi bir izleyici olmak yetiyor. Whiplash baskı-yetenek-acı üçgeninde kafanızda sorular yatacak, temposu yüksek, iyi oynanmış bir film. Caz onun için sadece bir araç, bu üçgenin aynı düzlemde yer almasını sağlayan bir arka fon…
Yönetmen: Damien Chazelle
Senaryo: Damien Chazelle
Oyuncular: Miles Teller, J.K. Simmons, Melissa Benoist
Yapım: 2014 / ABD / 107 dk.