“Burada düzen yok mu sanıyorsunuz? Burada bir hükümet var, hem de demirden bir hükümet! O hükümet benim!” Bunları, yakalanan bazı protestocu gençleri döverek acımasızca terörize eden korkunç polis Hatem söylüyor. Oturduğu mahalleden haraç alan, mahallenin güzel kızlarını kendisiyle ilişkiye girmeleri için zorlayan, özel zevkleri arasında gözaltındaki protestocu gençlere işkence yapmak bulunan ‘kirli polis’ Hatem, Kahire Emniyeti’nde görev yapıyor. Bu karakterle, Mısır’ın dünyaca ünlü yönetmeni Youssef Chahine’in (Yusuf Şahin) 2007 tarihli Heya Fawda (Düzen ve Kaos) adlı son filminde karşılaşıyoruz. Ama hiç de basitçe kurmaca bir karakter değil Hatem; filmde Mübarek’in partisi olan Hizb-ul Vatan’ın (Vatan Partisi) açık yardakçısı ve destekçisi olması gibi açık politik göndermelerle anlatılan bu adam, bugünkü Mısır iktidarına denk düşüyor. Hatem’in tecavüz ettiği apartman komşusu genç öğretmen Nur da Mısır’ı simgeliyor tabii…
Uğur Kutay – BirGün
Heya Fawda adalet sisteminin, eğitim sisteminin, ekonominin, genel olarak Mübarek rejiminin ve adı açıkça söylenerek Vatan Partisi’nin çok sert biçimde eleştirildiği bir film… Ama sadece eleştirmekle kalmıyor, izleyicisine yol da gösteriyor, hatta sanki dört yıl sonrasını görüyor: Protestocu gençlerin dövülmesiyle başlayan film, sokağa çıkan halkın Hatem’i intihar etmek zorunda bırakmasıyla nihayete eriyor.
Bu arada, Heya Fawda’nın nasıl olup da sansürlenmediği 2007’den beri merak konusu, çünkü Mısır’da gerçekten çok sıkı bir sansür uygulaması var. Başında aynı zamanda bir sinema yazarı olan Ali Abu Shadi’nin bulunduğu sansür komitesi filmlere göz açtırmıyor. Gerçi “sansürün toplum için mutlaka gerekli olduğunu ve devlet sansürünün yerini halkın kendi sansürü alana kadar bu uygulamanın süreceğini” söyleyebilen (Al Ahram Weekly, Temmuz 1999) bir ‘sinema yazarı’ olarak Abu Shadi, belki filmin eleştirisini anlamamış da olabilir… Abu Shadi’nin kariyerindeki çalışmalardan birine bakarak aslında dalga geçmediğimi anlayabilirsiniz: Mısır sinemasının en ünlü senaristlerinden Youssef Maaty’nin Homma Hebo Baad (Birbirlerini Seviyorlar) başlıklı film için yazdığı senaryo sansürlendi. Başlangıçta ismi Başkanın Oğlu olarak tasarlanan filmin hikayesine göre, devlet başkanının oğlu muhalif partinin liderinin kızına aşık olur. Hayır efendim, olamaz! En azından Abu Shadi ve çalışma arkadaşlarından Sayed Khattab böyle düşünüyorlardı ve bu yüzden senaryoyu reddettiler. Bunun üzerine Maaty aşık delikanlıyı devlet başkanının oğlundan başbakanın oğluna çevirdi, ama yine reddedildi. (Al Masry Al Youm Gazetesi, 18 Ekim 2010)
Senaryo aşamasında değil de 2008’de filme alındıktan sonra sansürlenen Hassan wa Marcus‘u (Hasan ve Markus) da Maaty yazmıştı, şanssız bedevi… ‘Şanssız bedevi’, çünkü dinlerin kardeşçe geçinmesi gerekliliğini anlatan bu komedi filminde sansürlenecek bir unsur bulabilmeyi ancak çölde dolaşan bir kutup ayısı becerebilir: Hem baharat satan hem de mahalle camiinde imamlık yapan ılımlı Müslüman Mahmud’un –Ömer Şerif oynuyor- aşırı dinci kardeşi Usame ölünce mücahit grubu onun yerine ağabeyinin geçmesini ister. Bu cihad isteğini kabul etmeyen Mahmud’un dükkânı kundaklanır. Öbür yanda ise, Hıristiyanlarla Müslümanların Mısır’da kardeşçe yaşayabileceklerini söyleyen rahip ve teoloji profesörü Paul’ün arabası, söylediklerini beğenmeyen aşırı Hıristiyanlar tarafından bombalanır. Bunun üzerine her iki karakterimiz de kendilerini terörize eden dinsel gruplara karşı şahitlik eder ve tanık koruma programıyla kimlik değiştirirler. Böylece Paul Hasan isimli bir Müslüman şeyhe, Mahmut da Markus adlı bir Hıristiyan dönüşür. Ve, tahmin edebilirsiniz, Mahmud Markus’un oğlu, Paul Hasan’ın kızına aşık olur! Sonra bir kutup ayısı filmi izler, ve…
Mısırlı sansürcülerin zihniyeti söz konusu olduğunda konuşulacak malzeme bitmiyor. Örneğin genç yönetmenlerden Hisham Issawi, Mısır’ın korkunç sosyo-ekonomik koşullarına direnmeye çalışan bir ailenin hayatını anlattığı filmi El Khorough (Kahire Çıkışı) hakkında sansür makamlarının “Niçin Kıpti bir aileyi böyle gösteriyorsunuz?” dediğini anlatıyor. Tıpkı Türk milliyetçiliğinde olduğu gibi devletin milliyetçi politikalarıyla sürekli ‘korunan’ Kıptiler, Mısır’ın en eski halkı, yani ‘öz Mısırlılar’… Issawi devam ediyor: “’Bir Kıpti kızını fahişe olarak gösteremezsiniz’ dediler. Ben de, bu kız Kıpti değil de Müslüman olacak olsa kimsenin itiraz etmeyeceğini söyledim. “Onu bir Müslüman yapmamı ister misiniz?’ diye sorduğumda ‘evet’ cevabını aldım.” (Al Masry Al Youm Gazetesi, 6 Ocak 2011)
Neyse ki onurlu bir sinemacı olarak Issawi senaryosuna yapılan bu müdahaleyi reddetti. Gerçi bu yüzden, 2010’da Dubai Film Festivali’nde gösterilen film Mısır’da hala yasaklı; ama kim bilir, belki yeni dönemin Mısırında Kahire Çıkışı’nı izleme fırsatı bulur bugün Tahrir Meydanı’nı dolduran yüz binlerce insan…
(BirGün, 05.02.2011)