Klasik tiyatronun bu topraklardaki macerasının ne zaman başladığını keşfe çıktığımız zaman, yolculuğumuz bizi 1703-1730 tarihleri arasında Osmanlı tahtında oturan 3. Ahmet’in dönemine kadar götürüyor. Bu dönemde tiyatronun yalnızca yabancı ülkelerin konsolosluklarında sergilenen temsillerden ibaret olduğunu görüyoruz. Daha sonra Galatasaray’daki Naum Tiyatrosu’nda ve II. Aldülhamit’in yaptırdığı Dolmabahçe’deki özel tiyatro binasında çok sayıda temsil sahnelenecek olsa da, bunların hepsi Avrupalı tiyatro grupları tarafından yabancı dilde oynanan oyunlar oluyordu.
Ülkemizde sahneye taşınan ilk Türkçe tiyatro oyunu için 1858 yılının beklenmesi gerekecekti. Karabet Papazyan adlı gayrimüslimin kurduğu Şark Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu eser Carlo Goldoni imzalı Do Grigorio’nun Türkçeleştirilmiş versiyonuydu. O zaman dek oyunlarını hep İtalyanca oynamıştı Şark Tiyatrosu.
Tiyatro uzun süre gayrimüslimlerin tekelinde kaldı. Gedikpaşa’da bulunan cambazhanede bir tiyatro kuran Güllü Agop da onlardan biriydi. Şark Tiyatrosu oyuncularından olan Güllü Agop, Abdülhamit döenminde müslümanlığa geçmiş, ismini de ‘Yakup’ olarak değiştirmiştir.
Yalnızca Türkçe oyunlar sergileyecek ilk tiyatroyu hayata geçiren Güllü Agop kendini garanti altına almak ve başkalarına rekabet şansı tanımamak için hükümetten bir de imtiyaz aldı: 10 yıl boyunca başka hiçkimse Türkçe lisan ya da suflör kullanarak oyun sergileyemeyecekti. Ya da o zamanın deyişiyle “tiyatro san’at-ı nefisesi icra edemeyeceklerdi.” Güllü Agop hemen ardından sıkı bir yazar ekibi oluşturarak tercüme ve nakil süretiyle çok sayıda Türkçe oyunlar hazırlamak üzere kolları sıvadı. Bu ekipte Namık Kemal, Şemsettin Sami gibi önemli isimler vardı.
Kendi tiyatro grubunu kurup öne çıkan ilk Türk müteşebbis yıllarca sahne tozu yutmuş bir aktör olan Ahmet Fehim Bey’di. Türk kadınının çarşaflı, peçeli vaziyette dahi erkek seyirciler arasına oturmak hakkından mahrum olduğu o dönemde bir Türk kadınını sahneye kanto ve rol yapmaya çıkmasına vesile olan da oydu aynı zamanda. İstanbullu bir kazaskerin kızı olan Seniyye Hanım tuluatçı olan kocasının da teşvikiyle çıkmıştı sahneye. Mevzuata aykırı olduğu için Amelya takma adını kullanıyor, gayrimüslimmiş gibi yapıyordu Seniyye Hanım. Bu çifte oyun Ankara’daki bir turmeye kadar sürecekti. Burada Vali Abidin Paşa’nın haremine sırrını ifşa eden Seniyye Hanım derhal kocasıyla birlikte tiyatrodan uzaklaştırılacaktı.
***