Türkan Şoray… Türk sinema tarihinin büyük bölümüne damgasını vuran Yeşilçam hanedanlığının gönülleri fethetmiş Sultan’ı… Yıldızlar olmadan bir popüler sinemadan söz edilemez madem ve madem Türkan Şoray için gidiliyordu onun başrol oynadığı filmlere; o halde değil Yeşilçam’ın tuzu biberi, adeta mayası…
Türkan Şoray’ı ikonlaştıran neydi peki? Çoğuna göre benzersiz ama aynı zamanda o çok tanıdık güzelliğinin bir sonucu bu. Taşralısından şehirlisine kadınların yerinde olmak istediği; erkeklerinse yanında, el ele kol kola olmayı arzuladığı bir kadın. Aşık olunacak bir kadın. Yalnızca kendine değil, aşka aşık edecek bir kadın.
Türkan Şoray’a kimler aşık olmamıştır ki… Ünlü yazar Selim İleri değil miydi ona olan aşkından gizli gizli ağladığını itiraf eden? Murathan Mungan değil miydi onun kömür karası gözleri için şiir yazan? Yeşilçam’ı hor gören dönemin entelijansiyasına mensup kişiler bile sırf o oynuyor diye sinema gişesi kuyruğuna girmemişler miydi? 16 yaşında körpecik bir kızken tesadüfen setini ziyaret ettiği rejisörün, filmin başrolünü bir anda Şoray’a teslim etmesinin ilk görüşte aşktan başka bir izahı olabilir mi?
1960 yılında gerçekleşen bu olaydaki yönetmen Türker İnanoğlu’dur. Türkan Şoray’ı sete götürüp kariyerine kendi eliyle darbe vuran ise genç Şoray’ın mahalleden arkadaşı Emel Yıldız’dır. Filmlerde rol alan Yıldız, Şoray’ın gıptayla baktığı, onun giyimine, tarzına, davranışlarına özendiği bir abladır. Köyde Bir Kız Sevdim filminin setine Şoray’ı da götürmekte sakınca görmez Yıldız. Hatta küçük de olsa ona da bir rol verilmesi için teklifte bulunur rejisöre. 24 yaşındaki İnanoğlu teklifi kabul etmek yerine seti tatil eder ve hayatında izleyici olmak dışında sinemayla bir alakası olmayan genç kıza başrolü verir. İnanoğlu Şoray’da dışarı çıkmayı bekleyen star ışığını mı sezmiştir? Yoksa demin zikrettiğimiz yıldırım aşkı mıdır bu ani hamlenin sebebi.
Türkan Şoray’ın rahmetli annesi Meliha Şoray’ın bir söyleşide söyledikleri yanıtı kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya koyuyor aslında.
“Türker, Türkan’a ciddi hislerle bağlanmıştı.”
Nitekim Türker İnanoğlu Şoray’ı Allah’ın emri peygamberin kavliyle annesinden ister. Söz kesilir. Ancak Türkan Şoray’ın bir anda ivme kazanan kariyeri bu “söz”ün daha sonraki evrelere taşınmasına izin vermez.
Aslında aşkın Şoray’ın kapısını ilk çalışı değildir bu. 15 yaşına bastığında onun olduğu her yerde erkekler güneşi takip eden ayçiçekleri gibi bu afitaba dönmektedirler. Bu erkeklerden biri de fabrikatör Şadi Çadırcı’dır. Kayserili bir hacıağanın oğlu olan Çadırcı rakiplerini ekarte edip Meliha Anne’nin gözüne girmeyi başarır. İki genç arasında söz kesilir. Şoray’ın Yeşilçam macerasına yelken açmasının ardından yollarını ayırdığı Çadırcı’nın daha sonra evli olduğu ortaya çıkacaktır. Şoray’a olan aşkı gözünü ne kadar karartmıştır ki artık, çaresizce bir yalana sarılmış, bu yalan sanki hiç ortaya çıkamayacakmış gibi genç bir kızı kendine bağlamaya çalışmıştır yakışıklı iş adamı.
İki yıla (1960/61) 15 film sığdırır Türkan Şoray. Bu 15 filmden ikisinde başrolü çapkınlıklarıyla meşhur yakışıklı bir jönle paylaşacak ve ikili arasında bir yakınlaşma doğacaktır. Dikenli Gül ve Siyah Melek filmlerinde birlikte oynadıkları Orhan Günşıray’dır bu jön. Genç kızını Yeşilçam anaforunda kaybetmek istemediğinden setlerde kızının peşini bırakmayan anne Şoray bu durumun farkındadır ama elinden fazla bir şey gelmez.
Artık Türk sinemasının en bilinen yüzlerinden biri olma yoluna girmiş Türkan Şoray’a magazin basınından da büyük bir ilgi vardır. Defalarca kapaklara taşınan yüzünün yanı sıra onunla ilgili sayısız haber de yapılmaktadır. Bu haberlerin ne kadar doğru ne kadar yalan olduğunu umursamamaktadır paparazziler. Halk Türkan Şoray’ı görmek, onunla ilgili bir şeyler okumak istemektedir. Dolayısıyla onun olduğu yayınlar satmaktadır. Bunun sonucunda gerçek haberlerle asparagaslar birbirine karışır. Özellikle aşk haberleri gırla gider; Utanmaz Adam filminde Abdurahman Palay ile, Kırmızı Karanfiller setinde Yılmaz Duru ile, Çalınan Aşk’ın çekimleri sırasında ise Tamer Yiğit ile aşk yaşamıştır Türkan Şoray. Anlayacağınız magazin o zaman da haberle tevatürün arasında sınırın gözetilmediği bir alandır.
Türkan Şoray ve aşk denince akla ilk gelen isim bunlar değildir elbette. Diğerleri aşk hikayesiyse, aşk efsanesi olarak anılması gereken ve toplum kuralları açısından yasak da olsa toplumca hoş görülmüş bir ilişkide Türkan Şoray’ın başrolü paylaştığı isimdir öne çıkarılması geren; Rüçhan Adlı.
1962 yılının Eylül ayında yazılır bu efsanenin girişi. Türk filmlerine taş çıkartacak bir giriştir bu.
Şoray’ın Ayhan Işık’la birlikte oynadığı Hulki Saner filmi Zorlu Damat’ın iç mekan çekimlerinin bir bölümü o zamanlar Tarabya yolunda bulunan Villa Zarif adlı üç katlı pansiyonda yapılmaktadır. Yeşilçam’ın gözde çekim mekanlarından biri olan Villa Zarif o sırada yalnızca filmcileri değil, Milan takımıyla yapacakları maç için kampa giren Galatasaraylı futbolcuları da konuk etmektedir. İş adamı ve Galatasaray yöneticisi Rüçhan Adlı kafile başkanı olarak takımla birliktedir. Pansiyonun girişindeki büyük salonda film çekildiği haberini alan Adlı merakını yenemez ve alt kata iner. Beyaz perdeden tanıdığı Türkan Şoray’ı arada aracı olmadan görmek istemiştir belki de. Ama kader ona bundan daha fazlasını sunmaya hazırlanmaktadır.
Türkan Şoray yönetmeni memnun etmek; usta oyuncu Ayhan Işık karşısında mahcup olmamak için var gücüyle işine konsantre olmaya çalışırken; bedeni yoğun çekim temposunun stresine, hızlanan sosyal yaşantısının yorgunluğuna daha fazla dayanamaz ve isyan bayrağını bıçak gibi saplanan bir baş ağrısı şeklinde açar. Bu durum bir kenardan sessizce Türkan Şoray’ı izleyen şövalye ruhlu Adlı’nın gözünden kaçmaz ve bir aspirin ile hemen Şoray’ın imdadına yetişir. Kana karışan yalnızca aspirin olmayacaktır.
Rüçhan Adlı aspirinin ardından özel şöförüyle Şoray’ın annesi ve kızkardeşi ile yaşadığı eve çiçek sepetleri yollar. Sonra kendisi ziyaretlere başlar. Anneden alınan izinle yapılan boğaz gezileri derken yeni bir ilişkiye yelken açar ikili. Üstelik Adlı evlidir ve bu evlilikten bir oğlu vardır.
Zerafet timsali; eğitimli, görgülü, ince ruhlu bir adamdır Adlı. Statüsü ve serveti onu güçlü kılmaktadır. O gücü karşısındaki kadını koruyup kollamak için de kullanacağı aşikardır. Gücüne rağmen aşkını sözlere dökmekten çekinmeyen bir mizacı vardır Adlı’nın. Aradaki 23 yaş farka rağmen 18 yaşında bir genç kızın – üstelik de baba sevgisinden mahrum kalmış bir genç kızın gönlünü çalabilmek için yeterlidir bunlar.
“Sultan’ım”, “Hanım Sultan” diye hitap eder sevdiği ve her gün çiçeklere boğduğu kadına Adlı. Çiçeklerdeki kartvizitlerin arkasını sevgi sözcükleriyle doldurur.
Türkan Şoray’ı Sultan mertebesine ilk çıkaran bu aşktır görüldüğü kadarıyla. Rüçhan Adlı’nın Sultan’ı çok geçmeden Türk sinemasına mâl olacak ve Şoray artık Sultan olarak anılmaya başlanacaktır.
Türkan Şoray artık film setlerine Adlı’nın Cadillac arabası, şoförü, hizmetçisi ve koruması eşliğinde gitmektedir. Başarılı iş adamı bu dönemde Şoray’ın sinema kariyerinin de yöneticiliğini üstlenmiştir. Bu durum Anne Şoray’ı çileden çıkarmaktadır ve kızını ne yapıp edip Adlı’dan koparmaya çalışmaktadır. Ancak o bile bu aşkın karşısında duramayacak ve Türkan Şoray’ın 18 yaşını doldurur doldurmaz evi terk edip Adlı’nın Levent Sümbül Sokak’taki iki katlı villasına taşınmasına mani olamayacaktır.
Türkan Şoray 4 yıl boyunca mazbut bir yaşam sürer bu evde. Evden sete, setten eve, magazin basınından olabildiğince uzakta… Bu sakinlik 13 Mart 1968’de sonlanır. Şoray, Adlı’nın evinden kaçıp takma isimle Sıraselviler’deki Kennedy Otel’e yerleşir. Bir süre sonra basına Rüçhan Adlı’dan kesin olarak ayrıldığını açıklar. Nedeni Rüçhan’ın giyiminden kuşamına her şeye karışmasıdır. Öyle ki kendini “sömürgelikten kurtulmuş bir ülke gibi” hissetmektedir.
Tüm bu sert açıklamalara rağmen yine barışacak yine birlikte olacaklardır. 80’li yılların başına kadar…
Sultan’ın hayatına yeni bir adam girecektir, Rüçhan Adlı devri sona erecektir. Bu yeni adam Cihan Ünal’dır. Belki de artık toplumun gözünde meşru bir yuva kurup bir çocuk sahibi olmak isteyen bir kadının tercihiyle doğan bir aşktı bu. Yoksa bu aşkın doğal sonucu olarak mı gelişmişti her şey? Kim bilir… hayat da, aşk da, kadınlar da gizemlerle doludur. Çözebilene aşk olsun…
Seni Kalbime Gömdüm, Mine, Seni Seviyorum ve Bir Kadın Bir Hayat filmlerinde Cihan Ünal ile başrolü paylaşan Şoray, ünlü Türkan Şoray kanunlarını rafa kaldırmıştır adeta. Bu filmlerdeki sevişme sahneleri magazin basınının sayfalarını süslemektedir.
Türkan Şoray zor da olsa Rüçhan Adlı’ya ayrılık kararını bildirip Cihan Ünal ile 2 Aralık 1983’te nikah masasına oturur. 4 yıl sürecektir bu evlilik, 1987’de boşanacaktır ikili. Bu evliliğin meyvesi bir kız çocuğu olacaktır; Yağmur.
Ünal’dan ayrıldıktan sonra kızıyla birlikte Rüçhan Adlı ile birlikte yaptırdıkları ve halen Adlı’nın ikamet ettiği villanın birinci katına yerleşir Türkan Şoray. Ancak artık hayat arkadaşı değil, iki komşu, iki dostturlar. En azından Şoray için böyledir, yoksa Adlı’nın son nefesini verdiği ana kadar (1995) Sultan’ına delicesine aşık olduğu muhakkaktır.
Nice aşklar sığmıştır Sultan’ın hayatına. Bazısı daha büyüktür, bazısı daha kısa… Bazısı daha fırtınalıdır, bazısı daha tenha… Ama onun için en büyük aşk her zaman tek olmuş… Varsa yoksa…. SİNEMA!
Kaynak: Türkan Şoray: Türk Sinemasında Bir Diva – Agah Özgüç