İstanbul, 1950’li yıllar. Maç günü. Galatasaraylı küçük Aziz bugün her zaman olduğu gibi babasıyla maça gidemediği için üzgün. Şimdi hasta yatağında babasının maçtan dönmesini bekliyor.
Ege Görgün (Landlord)
Babası geldiğinde ona yalnızca maçın sonucunu söylemeyecek, atılan ya da kaçan gol pozisyonlarını da bir maç spikeri gibi aynen nakledecek. Küçük Aziz’e kalan tek şey o pozisyonları gözünün önünde canlandırmak. Ki bu onun için bu hiç de zor değil. İşte, kapı çalıyor. Babası geldi muhakkak. Ama o da ne? Babası yalnız değil. Tanıdık bir sima var yanında. Kaleci Turgay bu. Berlin Panteri Turgay Şeren.
Kaleci kazağı hala üstünde Turgay’ın. Babası maçın ardından apar topar almış getirmiş eve. Küçük Aziz rüya görüp görmediğini anlamak için bir cimcik atıyor kendine. Aman! Ayarı biraz kaçırdı heyecandan, canı fena yandı. Rüya müya değil. Turgay Şeren babasının ricasını kırmayıp üstünü bile değişmeden gelmiş.
O küçük Aziz bugün, 50’li yaşlarının sonunda bir Galatasaraylı. Turgay Şeren’in evlerine gelişini anlatırken hala bir çocuk gibi heyecanlanıyor. Onu dinlerken biz de öyle.
Öyle zamanlardı işte. Türkiye’nin en meşhur futbolcularındandı, kaptandı ama Galatasaraylı ağabeyinin bir ricasıyla onun hasta oğlunu sevindirmek için maçın hemen ardından evlerine gidecek kadar da alçakgönüllü, güzel kalpli, alicenap bir adamdı Turgay Şeren. Az önce biten maçta giydiği forma hala üstündeydi. Zaten o formayı 20 yıl boyunca sırtından çıkarmamış, mili takım haricinde Galatasaray’dan başka takımın formasını giymemiş olarak bırakacaktı futbolu. Tabi resmi maç kayıtlarına göre. Resmi olmayan maçlar işin içine girdiğinde başka bir hikaye çıkıyordu ortaya. İlginç bir transfer hikayesi…
Turgay Şeren kariyerinin en iyi yıllarından birinde çok cazip bir transfer teklifi aldı. Teklif, başka bir takımdan, başka bir ülkeden, hatta başka bir kıtadan geliyordu. Berlin Panteri’ni transfer etmek isteyen Arjantin’in River Plate takımıydı.
O zamanlar bugünkü gibi menajer ya da yönetici gazlamasıyla gazetelerde asparagas transfer haberleri yapılmazdı pek. Hele ki Galatasaray’ın kaptanıyla ilgili böyle bir haber yapmak abesle iştigale girerdi. Transfer haberi çıktıysa, illa ki bir doğruluk payı vardı.
1959 yılının bir pazar günü okyanusu aşıp Arjantin’e varacak bir uçağın yolcu listesindeydi Turgay Şeren. Aynı yılın Şubat ayında, tam olarak 17’sinde ise Brezilya’nın Botofoga takımı karşısında, sırtında River Plate formasıyla sahadaydı. Botofoga’nın kaptanı gelecekte Fenerbahçeliler’in yakından tanıma fırsatı bulacağı bir isim olan Didi’ydi. Turgay’lı River Plate, Botofoga’yı 2-1 mağlup etmeyi başarıyordu.
Turgay’ın River Plate formasıyla çıktığı ikinci maç Arjantin takımı Mar Del Plate’e karşıydı. Turgay bu maçta kalesini gole kapadığı için maç 0-0 bitecekti.
River Plate yönetimi ve taraftarı Turgay’ın River Plate’in kalesine koruyabilecek bir kaleci olduğuna ikna olmuşlardı. İyi bir transfer ücretiyle bu işi bitirmeyi planlıyorlardı. Ancak o sıralarda devam eden yönetim kurulu toplantısında Galatasaray Başkanı Sadık Giz bu transfer hakkında ne düşündüğünü açık bir dille ifade ediyordu: “Turgay’ı bırakmak Galatasaray’a ihanettir.” Turgay dönmemekte ısrar ettiği takdirde Ulusulararası Futbol Federasyonu’na şikayette bulunacaklarının da altını çiziyordu üstelik.
Arjantin- Türkiye arasında kurulan telefon hattında konuşulanlar hiçbir şeyi değiştirmiyor, biraz zoraki de olsa Turgay Şeren yeniden yuvaya dönüyordu.
Güney Amerika’ya transfer olan ilk Türk olamamıştı Turgay Şeren. Ama iki özel maç için olsa da bir başka takımın formasını giymişti. Sonra yine Galatasaray. Hem de sonsuza kadar.