Bir süredir, uzun bir süredir hafızlarda yer edecek romantik filmler göremiyoruz sinemalarda. Öyle ki Anne Hathaway ve Robert De Niro’lu Nancy Meyers filmi “The Intern” ile doldurmak zorunda kaldık bu boşluğu. Carol belki bir süreliğine tatmin edebildi, ama o da klasikleşen formülün dışında oluşuyla aynı etkiyi yaratamadı. Tumbledown (Başımın Belası) bu boşluğu doldurmak ve özlenen romantik filmler furyasını yeniden başlatmak amacıyla çıktı ortaya. Konusundan karakterine her yanıyla eskileri aratmayan bir yapım gibi gözükmesine rağmen aynı standardı yakalayabildi mi, tartışılır.
Tumbledown aslında gayet keyifli bir romance. Rebecca Hall’un canlandırdığı Hannah karakterinin öyküsü de, hikayenin geçtiği yer de, Hannah’nın Andrew ile olan iletişimi de “Neden olmasın?” dedirtiyor insana. Ancak bir sorun var, o ad Jason Sudeikis gerçeği. Aynı senaryo, aynı setting ve Sudeikis yerine bir isimle yeniden çekilse çok farklı bir çıkardı ortaya. Oyunculuğunu, karakterini, duruşunu seven sevebilir ancak kabul etmek gerekir ki Sudeikis bir romance oyuncusu değil. Mother’s Day (Özel Bir Gün) filminde de benzer bir karakteri, daha doğrusu duygusal yönü ağır basan bir karakteri canlandırıyor, orada da benzeri bir sorun yaşıyordu. Hem Jennifer Aniston ile hem de filmin havasıyla kimyası yeterince uyuşmuyordu. Tumbledown’da da bu kimya sorununu atlatabilmiş görünmüyor Sudeikis. Karakterlerle olan uyumundan ziyade romance dünyasını ve izleyicisini anlayabilmiş değil maalesef. Yüzündeki komiklik yapma istenci ve aşırı bakışlarındaki donuklukla romance türüne uygun olmadığını birçok kez kanıtlıyor.
Filmden bahsetmek gerekirse eski kocasının ölümünü atlatamamış bir kadın ve ölen adamın şarkılarını kitabının merkezine oturtmak isteyen bir akademisyen çıkıyor karşımıza. Hannah’nın ölen eşi Hunter’ın biyografisini yazma ve içindeki sevgiyi satırlara aktarma arzusunun karşısına kitap yazmanın zorlukları çıktığında Hannah mecburen Andrew’a ve onun tecrübesine güvenmek zorunda kalıyor. Birbiri ardına yaşanan olaylar ve yakınlaşmayla da ikili kendini farkında olmaksızın birbirine karşı hisler beslerken buluyor, sonunda da her romance gibi mutlu bir sonla film bitiyor.
Filmi Hunter karakterinin besteleriyle zenginleştirmeye ve filme biraz müzikal bir hava vermeye çalışan yönetmen Sean Mewshaw ilk tecrübesi olmasının heyecanına kapılıp filme uygun olmayan bir melodi ve müzik türü seçiyor. Parçaların karamsarlığını Hunter karakterinin iç dünyasıyla bağdaştırmak istersek kendini çokça tekrar eden bu melodi(ler) ile Andrew ve Hannah arasındaki ilişkiye odaklanmayı ihmal ediyor, iki öznesi olması gereken filme üçüncü bir özne dahil ediyor. Bunu Andrew ile Hannah arasında bir denge sağlamak, ikisinin de bir bağlılığı olduğunu göstermek uğruna yapıyor olsa da filmi böylesi küçük bir detayla adeta boğuyor, bir yerden sonra izleyici sıkılmaya başlıyor. Fakat ikilinin çatışmasının yani “Hunter’ın kitabı” meselesinin yanına yan karakterleri de ekleyince yer yer güldüren keyifli sahneler çıkarmayı da başarıyor. Meg Ryan ve Tom Hanks’in başrolde olduğu “You’ve Got Mail” (1998) filmini ve iki karakterin kitapçı çatışmasını hatırlatan bir formda bu anlaşmazlıktan bir birliktelik yaratıyor (You’ve Got Mail filminin çatışmayı kullanım tarzı çok daha başarılı, orası ayrı). Belki ilk iki üç dakika dışında Rebecca Hall de karakterine hemen alışıyor ve güzel senaryosuyla film sürüp gidiyor.
Tumbledown filmi gerçekten de o eski romanceleri hatırlatıyor. Güçlü oyuncu kadrosu, karmaşık olmayan senaryosu ve ana karakterler arasındaki bağın kurumuyla sıradan ancak keyifli bir aşk filmi olmayı başarıyor. Yönetmenin Judeikis tercihi filmin havasını bozmanın yanı sıra sinemanın romance türüne uygun erkek oyuncu bulamadığı gerçeğini de yineden gündeme getiriyor. Andrew rolünde daha farklı bir isim olsa eminim yönetmeninden izleyicisine herkes daha memnun olacaktı. Kendini tekrar eden parçaya takılmadıkça, Judeikis’i de görmezden gelince gayet iyi bir romance. Belki Tumbledown hafızalara kazananların standardını yaklayamadı ancak Sean Mewshaw bu alanda ümit vaat eden bir isim olduğunu gösterdi.