İnce ince yağan yağmurun eşliğinde arabasıyla bilmediği sokaklara girip çıkan adamın tek derdi bir an önce kendisine verilen adresi bulmaktı. K.. Sokak, Numara 17. Puslu havada ne sokak adlarını ne de apartman numaralarını seçmek kolay oluyordu. Dakikalar geçtikçe kendine güveni daha da azalıyor, durup da birilerine adres sormamak konusundaki kararlılığı giderek zayıflıyordu. Son girdiği de aradığı sokak çıkmayınca artık ilk gördüğü adama adres soracağına yemin etti. Ve işte, karşı kaldırımdan biri aksi istikametten ona doğru geliyordu. Yeminini tam anlamıyla yerine getiremeyecekti. Bu bir adam değil, kadındı.
Aynı hizaya geldiklerinde durup pencereyi açtı.
“Afedersiniz, K… Sokak, numara 17’yi arıyorum ama…”
Orta yaşlarını çoktan geride bırakmış kadın şöyle bir baktı arabanın içinden kendisine seslenen adama. Düzgün görünüşünden tatmin olduktan sonra yüzüne yerleştirdiği yapmacık bir tebessümle dile geldi.
“Çok yanlış gelmişsiniz. K… sokak epey terste kaldı.”
Adamın keyfi iyice kaçtı.
Karısı geldi aklına. O kendisinin aksine bir adres sorma bağımlısıydı. Beraber bilmedikleri bir yere gitmeye görsünler, ya hemen kendisi birilerine adres sormaya kalkar, ya da sorması için kocasını teşvik ederdi. Karısının bildiği bir yere giderken bile adres sorduğundan; bu adres sorma işinden bir tür keyif aldığından şüpheleniyordu adam.
“A, bak şurada bir adam var, ona soralım.”
“Yaşlı adam ne bilsin ya. Bulurum ben şimdi.”
“Şurada çocuklar…”
“Çoluk çocuğa mı kaldı işimiz! Buldum sayılır ben zaten. Şurayı dönünce…”
Adres sormaktan bu kadar imtina etmesinin sebebi tarih öncesinden kalma ipe sapa gelmez erkeklik gururu muydu yoksa karısının başkasına adres sorarak ona karşı sergilediği güvensizliğe bir tepki miydi? Bilmiyordu. Şu an bildiği tek şey bu kez baltayı taşa vurduğuydu. Kaderi mahallenin dedikoducu ablası olduğu izlenimi veren şu kadının ayaküstü yapacağı tarife bağlıydı. Dikkatini toplamalıydı dinlerken. Adres tarif edilirken söylenenlere odaklanamama, dolayısıyla da adresi aklında tutamama gibi bir dertten muzdaripti çünkü.
“Ama şansınıza ben de o tarafa gidiyordum. Beni de alırsanız size gösterebilirim.”
İşte şansı dönmüştü.
Kadın görünüşünden beklenmeyecek bir çeviklikle arabayla arasındaki birkaç metrelik mesafeyi hızla kat edip kapıyı açtı. Adam uzanıp ön kapıyı açıncaya kadar kadın arka koltuğa yerleşmişti bile.
“Şimdi buradan geriye dönelim.”
“Tamam.”
10 dakikalık bir sürüşün ardından…
“Şimdi buradan sola.”
“Buradan mı?”
“Evet, evet.”
10 dakikalık bir sürüş daha…
“Gerçekten alakasız bir yerde arıyormuşum adresi demek ki. Epey yol geldik. Daha çok yol var mı?”
“Yok, yok. Geldik sayılır.”
“Allah sizden razı olsun, hanımefendi.”
“Ne demek canım! Hah, şimdi buradan sağa. Oldukça dik bir yokuştur ama yolumuzu kısaltır.”
“Ne dik yokuşmuş bu. Yürüyerek çıkmaya kalksan kalpten götürür insanı valla.”
“Ah, hiç sormayın.”
Yokuşun başına doğru yaklaştıklarında…
“Ben burada ineyim size zahmet. Aradığınız sokak yokuşu bitiminden sola dönüp devam ettiğinizde yine solunuzdaki ilk sokak. Apartmanı da kolayca bulursunuz.”
“Tabi, tabi. Sokağı bulduktan sonra gerisi kolay. Size bir kez daha çok teşekkür ederim.”
“Rica ederim canım. Taş attım da kolum mu yoruldu. Hem benim de işim görüldü işte. İyi günler.”
“İyi günler.”
Yokuşun başından dönerken son bir kez dikiz aynasından kadına baktı. Kadın çoktan gözden kaybolmuştu. Izdıraplı bir arayışın sonuna geldiği için sıkıntısı geçen adam uzanıp radyoyu açtı. Türkçe müziklerin çaldığı kanalda erkek bir popçu yeter ki kafiye olsun diye yazılmış izlenimi veren bir şarkıyı söylüyordu.
“Yok mu bir haber alan, yok mu gören
Bu mudur âdetin, bu mudur tören
Yaz ya da söyle bulamadım böyle
Neresi açık adresin, neresi yören”
Adamın içinde bulunduğu duruma cuk oturan şarkı olmuştu ama o şarkının sözlerine dikkat etmediği için bu noktayı kaçırdı. Kadının tarif ettiği gibi devam edip soldaki ilk sokağa sapar sapmaz sokak tabelası karşısına çıktı: C.. Sokak.
Kadın sokağı şaşırmış olmalıydı. Belki de bir sonraki sokak olacaktı. Marketi gördü sonra. Arabayı kenara çekti. İnip markete sormaya karar verdi. Camında siparişler için telefon numarası yazıyordu. Yakınlardaki bu sokağı onlardan iyi kimse bilemezdi. İçeri girdiğinde kasadaki marketçi eli kolu dolu yaşlıca bir amcanın uzattığı parayı alıyordu.
“Kolay gelsin.”
“Buyur abi.”
“Bir adres arıyorum. Burayı tarif ettiler ama sokak ismi tutmuyor.”
“Nedir sokak adı, abicim?”
“K.. Sokak.”
“Oooo, abi sen ne yapmışsın. K.. Sokak çok terste kaldı. Şimdi buradan geri dönüp sağa kıvrılacaksın. İleride sağında dik bir yokuş gördün mü, dönüp oradan aşağı ineceksin. Yokuş bitince sol yapıp epeyce bir gideceksin. Oralarda bir daha sor istersen.”
Bu tarifi duyduğunda adamın başından aşağı kaynar sular döküldü. Kurnaz kadın onu resmen uyutmuştu. Sorduğu adresin neresi olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu belki de. Tüm derdi adamın bir taksi gibi onu istediği yere götürmesiydi. Şeytanın aklına gelmezdi. Üstelik kadın bunu fırsat karşısına çıktığı anda düşünmüş ve hemen uygulamaya koymuştu.
“Eyvallah!” diyebildi zorla ve hızla marketten dışarı attı kendini.
Arabaya bindiğinde direksiyonu yerinden sökecekmiş gibi kavrayıp bir doberman gibi öfkeyle hırladı. Geç kaldığı yetmezmiş gibi bir de enayi yerine konmuştu. Okkalı bir küfür sallayarak arabayı çalıştırdı. Tam hareket edecekti ki…
Tak tak tak…
Biri dışarıdan cama vuruyordu. Demin konuştuğu marketçiydi bu. Camı açtı. Marketçi bir şeyler söylemek için iyice sokuldu arabaya.
“Abi, bizim İhsan Amca, demin içerideydi hani, o da oraya gidiyor. Sana zahmet onu da alıver. Hem sana yolu da tarif eder.”
Bir an sessizlik oldu birbirleriyle göz teması koruyan iki adam arasında. Marketçi olumlu yanıt alacağından emindi ama bu duraksama biraz kafasını karıştırdı. Ona ifadesizce bakan adamın yüzünden vereceği yanıtı tahmin etmeye çalıştı.
“Bir saniye geri kaçılır mısın, usta?”
Arabaya tutunan marketçi bir yandan bu beklenmedik yanıtı ölçüp biçmeye çalışırken bir yandan da kendine söyleneni yapıp bir adım açıldı arabanın yanından.
Adam gazı kökledi. Patinaj yaparak kalkan araba C… Sokak’ı, şaşkın gözlerle arabanın ardından bakakalan marketçiyi ve marketin kapısında hala umutla bekleyen tonton İhsan Amca’yı gerisinde bırakarak hızla gözden kaybolurken radyoda hala aynı terane devam ediyordu.
“Yok mu bir haber alan, yok mu gören
Bu mudur âdetin, bu mudur tören
Yaz ya da söyle bulamadım böyle
Neresi açık adresin, neresi yören”