İki kent arasındaki etnik ve sosyal rekabetin yeşil sahaya yansımasıyla büyüyen; çalkantılı bir dönemde kendi bekasını düşünen iktidarların körüklediği, yetkili kurumların önünü alamadığı karanlık bir husumet. Bu karanlıkta oynanan 40 kişinin öldüğü yüzlerce kişinin yaralandığı bir futbol maçı. Bu coğrafyanın kendi Heysel Faciası…
Ege Görgün (Landlord)
Emek Mahallesi’ndeki evlerinde bir yandan iki yaşındaki oğlu Eray’la ilgilenen, bir yandan gündelik ev işleriyle uğraşan Aysel Hanım o gün biraz tedirgindi. Tüm şehirde olduğu gibi onun öğretmenlik yaptığı Ağırnas’daki ilkokulda da hafta boyunca konuşulan konu aynı olmuştu; bugün oynanacak Kayserispor – Sivasspor maçı. İki takım arasında uzunca bir süredir devam eden bir husumet vardı ve bu husumetin bugünkü maçta alevlenip istenmeyen olaylara sebebiyet verme olasılığı yüksekti. Aysel hanım dün akşama kadar tüm bunlara fazla kafayı yormamıştı aslında. Futbolla ilgilenmezdi, stadyum evine yakın değildi, meşgul olacak bir çocuğu, çekip çevirecek bir evi vardı çünkü. Ama o akşam eşi Ergun bey maça gideceğini söylemişti. Öyle maçlara giden biri değildi Ergun bey. Kayserili bile değildi aslında. İzmit’ten buraya Devlet Malzeme Ofisi Müdürü olarak atanalı daha üç yıl bile olmamıştı. Ama haftalar öncesinden konuşulmaya başlanan tansiyonu böyle yüksek bir maça gitme fikri onu bile cezbetmişti.
İsmet İnönü’nün CHP’siyle başlayıp, Süleyman Demirel’in AP’siyle devam eden 60’lı yıllarde önemli gelişmelerinden biri de Türk Futbolu’nda gerçekleşmişti. O yıllarda Futbol Federasyonu Başkanı olan Gençlerbirliği’nin efsanevi kaptanı Orhan Şeref Apak’ın yürüttüğü çalışmalar neticesinde ikinci lig kurulmuş, küçük şehir takımlarının birleşmesiyle oluşan şehir takımları bu ligde mücadeleye başlamıştı. Kayserispor ve Sivasspor tüm diğer şehirler gibi bu modaya uydular elbette.
Futbol yüzünden ülkelerin savaşa girdiği düşünülürse, aynı sebeple iki komşu kentin arasına kara kedi girmesine nasıl şaşılabilir ki? Nitekim önce 1965 yılındaki Sivas Sümerspor- Kayserispor Şekerspor, sonrada 1966’daki Kayseri Havagücü – Sivas Sümerspor maçında olaylar yaşanmış, hatta ikincisinde 20 kadar kişi çeşitli yaralar almıştı. Onun için, 17 Eylül 1967’de bu kez bir ikinci lig müsabakasında iki büyük şehir takımı olarak karşılaşacak Kayserispor ve Sivasspor’un taraftarları bir futbol maçından çok, bir kavgaya gider gibi motive olmuşlardı. Kayseri valiliği ve emniyeti çeşitli tedbirler alarak bir hazırlık içine girmişlerdi ama bu gerginliğin boyutu ve olası sonuçları konusunda fazla iyimser hesapları kısa sürede anlaşıldı.
Aysel hanım balkonda çamaşır asarken önündeki sokaktan geçen kalabalığı gördü. İstasyon tarafından geliyorlardı. Futbol maçına giden taraftarlara benziyorlardı. Ama ellerindeki paketlerin ve çantaların neye hizmet ettiğini anlamamıştı. Sonra konuşulanlar aklına geldi. Sivassporlular’ın maça taşlar ya da başka kesici, kırıcı şeyler getirebileceği söyleniyordu.
Olaylar maç saatinden çok önce başladı. Tren, otobüs ve minibüslerle Kayseri’ye 5 bin Sivasspor taraftarı gelmişti. Birçoğu tezahüratlar eşliğinde şehrin sokaklarında yürümekte mahsur görmüyorlardı. Taşkınlığı ileri götürenler de oluyordu üstelik. Bu gerekçeyle 6 Sivasspor taraftarı göz altına alınmıştı. Şehirde bulunan genelevde çıkan kavgaya müdahale eden polis olayda yaralanan dört kişinin Sivas taraftarı olduğu orta çıkarmıştı. Maça girerken her iki takımın taraftarlarının da üst aramasını yapan polis bir şey bulamayınca maçın sorunsuz geçeceğine ikna olmuştu.
Ergun bey maç için çıkmak üzereydi ki kapıda duran Aysel hanımı gördü. “Gitme,” diyordu karısı, “İçime kötü şeyler doğuyor.” Ergun bey önce karısının kapris yaptığını düşünüp şaşırdı. Üç yıllık evlilikleri boyunca karısının böyle bir alışkanlığına rastlamamıştı. Sonra hocanımın gözlerinde bir şey fark etti Ergun bey. Yalancıktan bir şey değil, gerçek, masum. Endişeydi gördüğü. Aysel hanım yeni doğmuş çocuğunun babası için, babasız kalmasını istemediği oğlu için endişeliydi.
Maç saat 16.00’da başlar. 20. dakikaya gelindiğinde Kayserispor Oktay ile 1-0 öne geçer. İşte buradan sonrası eldeki bilgiler o kadar değişken ki akla Akira Kurosawa’nın Rashomon filmindeki, cinayeti kendi gördükleri şekliyle farklı farklı anlatan karakterler geliyor.
Bir iddiaya göre olayları Kayseri amigosunun kışkırtmaları başlatıyor. Hakemin oyundan attığı Kayserisporlu oyuncuyu geri alması da buna tuz biber ekiyor. İki karşıt tribün birbirini taşlamaya başlıyor.
Diğer bir iddia da Sivassporlu taraftarların elmaların altına sakladıkları taşları gole sevinen top toplayıcı çocuklara atmaya başladıkları yönünde. Bu çocuklardan ikisinin öldüğü söylentisi Kayserispor tribününde yayılınca Kayserisporlular ellerine geçirdikleri taş ve sopalarla Sivas tribününe hücum ediyorlar. Statta 15 bin kadar Kayserispor taraftarı var.
Olayların ardından iki taraftan da karşılıklı suçlamalar yükseldi. Kayseri Emniyet Müdürü Şerafettin Gökçeören’e göre tüm suç Sivassporlu taraftarlardaydı: “Sivaslı taraftarlar 1-0’lık yenilgiyi hazmedemediği için ve maçı tehir etmek maksadıyla bu hadiseyi çıkardı.”
Sivasspor II. Başkanı Güngör Tabak farklı düşünmektedir;
“Maçtan önce Sivas Senatörü ve Kayseri valisini önlem almaları için uyardık. Maça girişte Sivaslıların üzerleri aranmıştır. Sivaslıların maça taşla girdikleri iddiaları yersizdir. Kayserililer saha içinden ve dışından bizim seyircilerimize taş attılar. Saha dışına çıkmak isteyen Sivaslılar ise ezilmek ve havasızlık suretiyle öldüler.”
Sebepler her ne; kabahatliler ise her kim olursa olsun olayın acı sonuçları değişmiyor. Sivasspor tribününde oluşan panik dalgası yüzünden binlerce taraftar demir kapılara yükleniyorlar. 38 taraftar havasızlık kalma ya da sıkışma yüzünden olay yerinde, 2 kişi de olay sonrasında can veriyor. Aynı sebepler ve atılan taşlar yüzünden yaralananların sayısı ise 300’den fazla.
O maçta forma giyen Sivassporlu Yusuf Ziya Söyler bugün Yeniköy’de bir PTT emeklisi olarak sürdürüyor yaşamını. O acı gün şöyle yer etmiş hafızasında:
“15:30’da tribünlerde olaylar başlayınca soyunma odalarına kaçtık. Gece 21:00’e kadar burada kaldık. Sadece çığlıkları duyuyorduk. Başımıza bir bekçi dikip gittiler. Tek bir bekçi ile korunduğumuzu bilseler bizi herhalde öldürürlerdi. Stadyumdan çıktığımızda hava kararmıştı. Türkiye karayolları işletmeleri arabalarıyla şeker fabrikasına götürüldük. Sonra da Sivas’a ulaştırıldık. Halk sokaklarda bizi bekliyordu. Kimi oğlunu soruyordu kimi kardeşini. Bir yandan bizi suçlar gibiydiler. İki-üç gün sokağa çıkamadık. Sonra bütün futbolcular kentten ayrıldık. Bir hafta sonra geri döndük. İlk idmanımızda ağaçlara kadar seyirci doluydu. Korkunç bir tezahürat vardı. 1970’te de İstanbul’a döndüm. Olayların nedeni cahillik bence. Yazık bir sürü insan öldü.”
Olayların miladı kabul edilen golü atan Oktay Aktan ise şöyle diyordu maçtan sonra.
“Keşke ayağım kırılsaydı da gol atmasaydım. Dün gece uyuyamadım. Gözlerimin önüne tribünlerdeki insanların hali gelince ağlamadan edemedim. Keşke yenilseydik de bu olaylar çıkmasaydı.”
Maçın tehir edilmesi ne yazık ki olayların durulması anlamına gelmiyordu. Stattan çıkan Sivassporlular önce çevredeki Kayseri plakalı araçlara ve mekanlara hasar verdikten sonra şehri terk ederler. Şehrin 50 km dışında durdurdukları bir başka Kayseri plakalı aracı ateşe vermeleri bile Sivaslıların öfkesini dindirmez. Ertesi gün Sivas’taki Kayserililere ait 10’dan fazla dükkan talan edilir, yine bir Kayserilinin işlettiği Büyük Belediye Oteli’nin yatak ve karyolaları sokağa çıkarılıp yakılır. Güvenlik güçleri olayların önünü almakta aciz kalır. Esnaflar Kayserili olmadıklarını gösterip talandan kurtulmak için çareyi dükkanlarının camekanlarına nüfus cüzdanlarını asmakta buldular. İnsanları yatıştırmaya çalışan bazı saygın Sivaslıların sesi ise kara bir ses tarafından bastırıyordu: Kayserilileri gavur ilan eden sözde dini bütün bazı imam ve hocaların sesi…
Ve sonuç…
Kayseri’de ise olaylara sebebiyet verdikleri gerekçesiyle 8’i Sivaslı, 18’i Kayserili olmak üzere 26 kişi tutuklandı. İki kulübe 5’er ay ceza verildi ve maçlarını bu süre boyunca rakip sahalarda oynadılar. İki takım arasında yarım kalan maç 1968’de Ankara’da oynandı. Maçı tek golle Kayserispor kazandı. Bu maç dışında komşu kentler olmalarına rağmen aynı gruba alınmayarak iki takım 23 yıl boyunca karşı karşıya getirilmedi.
Ergun bey bu maça gitmek istiyordu ama karısını mutsuz etme pahasına değil. O pazarı evde hep birlikte geçirdiler. Birkaç sene sonra Kayseri’den ayrılıp İzmit’e geri döndüler. Çok cana mal olan o meşum maçın üstünden beş sene geçmişti ki Görgün ailesinin bir oğulları daha oldu. Adını Ege koydular.