Landlord bildiğiniz üzere sınır ötesi bir festival operasyonundan daha yeni döndü, ardından Numan Serteli’nin Eskişehir çıkartması geldi. Bendeniz de “ninjalık yan gelip yatma yeri değildir”, sözünü kendime hatırlatıp Elazığ’a bir hava indirmesi düzenledim. Kim tanır ki beni, aralarına kolayca sızarım diye düşünürken, havalimanında festival komitesi beni karşıladığında, Çayda Çıra Festival Organizasyonu’nun gerçekten layıkıyla yapıldığına, özenli ve dikkatli bir istihbarat çalışması düzenlendiğine kanaat getirdim.
Turgay Özçelik
Evet, Numan Serteli gibi benim de ilk festival deneyimim bu, o yüzden karşılaştırma yapamam, ama bu çocuklar gerçekten koşulları zorlayıp burada sinema ve sanat adına bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bu yıl üçüncüsü yapılan festival 14 yerli filmi Elazığlılarla buluşturacak. Festivali düzenleyen Elazığ Sinema Derneği (ESİNDER) bu yıl programa bir de kısa film yarışması dahil etmiş. Birinciye 3000 TL ödülün verileceği yarışmada 15 kısa film yarışacak.
Mona Lisa’ya kahve içirdiler
Resim ve fotoğraf sergileri de festivalin diğer bir ayağını oluşturuyor. Festivalin ilk günü, bizim de katıldığımız bir açılış töreni düzenlenerek Selami Gedik’in resim sergisi ve Serkan Şedele’nin fotoğraf sergisi Elazığ halkının ziyaretine açıldı. Resim sergisindeki Elazığlı bir kadının Mona Lisa’ya Türk Kahvesi ikram ettiği iş, en çok aklıma kazınan resim oldu. Bu resim Elazığlıların ne kadar misafirperver olduklarının da bir kanıtı. Zira festivalin ilk günü boyunca acıktığımı hiç hissetmedim.
Yemek içmek dışında, Elazığ’ı gezmeye de fırsat bulduk tabii. İlk gün olduğu için akşamki açılış dışında film gösterimi olmadığından, festival görevlileri bizlere Elazığ’ı tanıtmak için geziler düzenlediler. Bu geziler boyunca bizlere eşlik eden, festivalin şimdilik yegane sinemacı konuğu olan Yeşilçam emektarı Yavuz Karakaş ağbimiz, saolsun rehbere fırsat vermeden bizlere Elazığ’ı anlatıverdi gün boyu. Tabii Elazığ halkının yoğun ilgisinden fırsat bulabildiği zamanlarda. Harput Kalesi, Ulucamii, Harput Kültür Evi, Harput Hamamı ilk gün gezdiğimiz yerler arasında.
Yağmur için kelle verilir
Sergi açılışına yetişmemiz gerektiği için bu sayılan yerleri ayrıntılı gezemedik, biraz aceleye geldi ama, gerçekten yolunuz Elazığ’a düştüğünde mutlaka siz de görmelisiniz. Rehberimiz bu gezilen yerlerin her biri ile ilgili efsaneleri de bizlere anlatıverdi. Bunlardan en ilgimi çekeni kaç kişi girerse girsin, herkesi içine sığdırabilen Ulucamii oldu. İnanışa göre Camii’nin önündeki Dut ağacı, secdeye varan eski bir evliyanın ta kendisi. Bunun dışında yağmur yağdırmak için kafa kesen evliyalar, Ejderha taşları, hala yerleri tam olarak tespit edilemeyen zindanlarıyla Elazığ oldukça gizemli bir atmosfer sunuyor.
Sabah erkenden yolculuk etmenin, gün boyu gezmenin yorgunluğuyla akşamki açılış filmi olan “Kako Si”yi izleyemediğimi itiraf etmeliyim. Bunda açılışın yapıldığı Akgün Hotel salonunun rahatsızlığının da payı var elbette. Ama şikayet etmeye hakkımız yok, bizler rahat koltuklarda, yüksek teknolojili salonlarda film izlemeye alışkın olduğumuz için, imkansızlıklar içinde üretilen bu festivalin şartları bizleri zorluyor elbette. Diğer film gösterimlerinin normal sinema salonlarında olacağı haberi bizleri rahatlatıyor.
Öteki Sinema ile aynı odaya düştük
Bizleri diyorum, söylemeyi unuttum. Kaldığımız güzel ve rahat Akgün Hotel’deki oda arkadaşım, kardeş site Öteki Sinema’dan Murat Tolga Şen. Gerçekten çok şanslıyım, rahatsız ve geçimsiz biri olarak, başka biriyle aynı odada kaldığımı düşünemiyorum bile.
Engelliler ve mahkumlar için özel gösterimler düzenleyen festival komitesi, festival ruhunun tüm Elazığ’a ulaşması için elinden geleni yapıyor. Bize düşen de ekibin bu emeklerini sizlere ulaştırmak. Gerçekten o kadar hırslılar, o kadar istekliler ki ortada bir aksaklık, bir eksiklik varsa bile bunu görmek istemiyor insan. Onların bu emekleri kapatıyor tüm eksiklikleri.
İlk günden aktarabileceklerim bu kadar, katlanabilirseniz Elazığ yazılara kaldığım süre boyunca devam edecek.