2.Uluslararası Malatya Film Festivali başladı sevgili okurlar. Biz de Tersninja olarak basın sponsoru olduğumuz festivalde yerimizi aldık tabii. Festivalin bu seneki teması, Almanya’ya işçi alımının 50.senesini doldurmasının da vesileyle ‘göç’ olarak belirlendi. Başta Yasemin Samdereli’nin Almanya’ya Hoş Geldiniz’i (Almanya: Willkommen in Deutschland) olmak üzere muhtelif filmler ‘Gurbet Elde Elli Yıl’ başlığı altında izleyiciyle buluşmaya başladı.
Festivalin açılış töreni kendisi de bir Malatyalı olan Kemal Sunal‘ın adının verildiği Malatya Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki salonda yapıldı. Gecede Yeşilçam’ın dev isimleri Cüneyt Arkın, Ediz Hun ve Hülya Koçyiğit‘e Yaşam Boyu Başarı Ödülü takdim edildi. Festivalde, üç yarışmalı bölüm var: Ulusal Uzun Film Yarışması, Uluslararası Uzun Film Yarışması ve Ulusal Kısa Film Yarışması. Ulusal Uzun Film Yarışması bölümünde, 18.Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nden Yılmaz Güney Ödülü ile dönen Gelecek Uzun Sürer’in yanı sıra Eylül, Kar Beyaz, Küçük Günahlar, Mar, Saklı Hayatlar ve Unutma Beni İstanbul mevcut. Zenne ise Eser İşletme Belgesi’ni zamanında yetiştiremediği için yarışmaya katılamayacak.
Dünya festivallerinde büyük ses getiren yapımlar Panorama bölümünde gösterilecek. Bunların arasında Bisikletli Çocuk (Le gamin au vélo), Melancholia, Tehlikeli İlişki (A Dangerous Method) gibi büyük auteurların son eseleri bulunuyor. Şimdi dilerseniz sizin için izlediğim filmlerle ilgili ayrıntılara geçelim.
Terri[xrr rating=3/5]
Terri, Uluslararası Uzun Film Yarışması filmlerinden biri; Obeziteden muzdarip filmin adından da anlaşılacağı gibi Terri adındaki alt sınıftan bir ergenin Preciousvari bir hikâyesini konu alıyor. Hasta amcası James ile yaşayan Terri, öksüz dolayısıyla uyumsuz bir öğrenci, Lebowski nasıl karşıtlığının üniforması niteliğindeki robdöşambrla yaşıyorsa, Terri de pijamayla yaşıyor, onla okula gidip geliyor. Metaforik olarak iyi örülmüş bir film Terri, iç çatışmaların tezahürü perdeden çıkıp içinize dokunabiliyor. Terri, avangard sinemacı Ken Jacobs’un oğlu olan Azazel Jacobs’un elinden çıkma bir Amerikan bağımsızı. Dramasındaki ufak tefek sorunlara saymazsanız eli yüzü düzgün ve her şeyden önce çok samimi bir seyirlik Terri. Bay Fitzgerald karakterinde John C. Reilly harika bir performans ortaya koyuyor. Terri’de boy gösteren Jacob Wysocki da umut vaat eden isimler arasına adını yazdırıyor bana kalırsa.
Almanya’ya Hoş Geldiniz (Almanya: Willkommen in Deutschland) [xrr rating=3.5/5]
Girişte Almanya’ya Hoş Geldiniz’in festivalin bu seneki teması göç çerçevesinde gösterildiğini belirtmiştim. Gerçi film ülkemizde vizyona girdi, ama yine de notlarımı tekrarlamakta fayda görüyorum. Yol filmi janrından beslense de esas olarak çok karakterli bir aile draması olarak ele almak mümkün filmi. Yönetmen Yasemin Samdereli, öncülleri diyebileceğimiz Fatih Akın’ın Solino’su, yahut Ferzan Özpetek’in geniş aileleri eksene oturttuğu filmlerine benzer bir film ortaya koymuş. Film, ikinci yarısından itibaren de, bir karavanla köklerine doğru yola koyulan bir ailenin hikâyesini anlatan, son yılların öne çıkan ‘kendini iyi hisset’ filmlerinden Küçük Gün Işığım (Little Miss Sunshine, 2006)’ı andırıyor. Entegrasyon ve farklılıklardan doğan küçük çatışmalar üzerinde yükseliyor film. Açıkçası bu özellik filme bir yandan renk katarken, diğer yandan da oryantalist bir çizgiye sürüklemiş. Çok karakterli dramatik çalışması, bazı yan karakterlerin boyutsuz olmasını saymazsanız, gayet iyi örülmüş. Almanya’ya Hoş Geldiniz, Fatih Akın’ın etkisiyle güçlenen ‘göçmen dalgası’nın son kayda değer, mutlak görülesi bir örneği.
Bisikletli Çocuk (Le gamin au vélo) [xrr rating=5/5]
Dardenne Kardeşler‘in Cannes’da Jüri Büyük Ödülü’nü Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da’sıyla paylaşan Bisikletli Çocuk günün önemli filmlerinden biriydi. 12 yaşındaki Cyril’in (Thomas Doret), kendisini bir süreliğine çocuk evine bırakan babasını bulma uğraşını konu alan film, olağanca yalınlığı ve uyandırdığı gerçekçi duygusuyla adeta sinema dersi veriyor. Hiç sekteye uğramadan, yatağında usulcacık akıyor filmin hikâyesi ; bir o kadar da sağlam bir sinematografi eşlik ediyor bu hikâyeye. Cyril’e can veren Thomas Doret kırk yıllık oyunculara taş çıkarmış. Bisikletli Çocuk, gördüğüm Cannes filmleri arasında en iyisi ve bence Altın Palmiye’yi almalıydı.
2.Uluslararası Malatya Film Festivali’nden izlenimlerimizi aktarmaya devam edeceğiz…