Türkiye’nin en köklü film festivali Altın Portakal bu yıl 53.kez düzenleniyor ve ismi artık ufak bir kısaltmayla Uluslararası Antalya Film Festivali olarak anılıyor. Biz de Ters Ninja olarak SM360 Digital Agency’nin (www.sosyalmedya360.com) nazik davetiyle festivali yerinde takip etme fırsatı bulduk.
Klişe bir tabir ancak festival coşkusu gerçekten de şehrin dört bir yanında yaşanıyor. Yerel yönetimlerin ve halkın festivali nasıl sahiplendiği havalimanından sokaklara, “Festival Yolu”ndan alışveriş merkezlerine dek her köşede hissedilebiliyor. İstanbul ve birçok il sert sonbaharı kışa bağlamış, koyu renklere bürünüp soğuk ve yağışla boğuşurken; Antalya hala cıvıl cıvıl, rengarenk.
Antalya’da bu yıl Ulusal Yarışma bölümünde 12 film yarışıyor. Bunlar alfabetik sırayla Albüm, Babamın Kanatları, Eşik, Genç Pehlivanlar, Mavi Bisiklet, Orhan Pamuk’a Söylemeyin Kars’ta Çektiğim Filmde Kar Romanı da Var, Rauf, Rüya, Rüzgarda Salınan Nilüfer, Siyah Karga, Tereddüt ve Toz. Elbette ilk bakışta en çok ilgi çeken Yeşim Ustaoğlu’nun Uluslararası Yarışma’da da değerlendirilecek filmi Tereddüt.
Tereddüt’ün senaryosunda da yerli sinemanın A sınıfı yönetmenlerinden Yeşim Ustaoğlu’nun imzası var. Farklı sınıflara mensup iki kadının yaşamını cinsellikleri üzerinden tanımlayan, cesur bir film bu. Ustaoğlu istediği her sahneyi çekebilen, sinema duygusu olan, deneyimli bir yönetmen. Tereddüt’te de kamera arkasında ne yaptığını bilen birinin olduğu kolayca anlaşılıyor ancak senaryo, üzerinde fazla çalışılmamış hissi yaratıyor. İlk 45 dakika iki kadın karakterin, Şehnaz ve Elmas’ın tanıtımıyla geçiyor. Şehnaz Sakarya’da bir devlet hastanesinde psikiyatri uzmanı. Sakarya’da da evi var ancak kocasıyla yaşadığı ev İstanbul’da ve her fırsatta gidiyor. Risotto yapıp şarap içen Beyaz Türk kocasıyla arasında bazı problemler var. Mesela Şehnaz rakı içmek istiyor ama kocası zorla şarap içiriyor(!) Bir de, cinsel hayatları problemli. Tam olarak ne olduğu açıklanmıyor ama kocası sürekli porno izliyor ve Şehnaz’la birlikte olduğunda kadın zevk alamıyor. O da gidip mangal yapan, kocası gibi rafine zevkleri olmayan ve rakı içmesine izin veren(!) jinekolog iş arkadaşıyla takılmaya başlıyor. Beyaz eşya reklamı gibi olmayan bir evde yaşadığı oral seks tecrübesiyle orgazm oluyor. Hayır, Tereddüt absürt komedi değil, dram.
Elmas’ın hikayesi de bir başka klişe. 13 yaşında evlendirilmiş, kocası kendinden epey büyük bir esnaf ve karşı dairede oturan hasta kaynanasıyla da ilgilenmek zorunda. İki sene dayanabildiği bu esaret sonrası yaşadığı sinir krizi Şehnaz’la aynı odaya girmesine vesile oluyor. Ancak bir gün önce paspas yaparken “Balerina Cif’im, Temizlik Bezinizim” şarkısını söyleyen Elmas’ın konuşmayı reddeden, içine kapanan, etrafa saldıran, aynı kelimeleri defalarca tekrar eden bir akıl hastasına dönüşme hızı bilimsel ya da inandırıcı olmaktan çok uzak. Şehnaz’ın uyguladığı sözde terapi yöntemi ve Elmas’ın yeniden açılma süreci de iki kelimeyle ifade etmek gerekirse, kötü yazılmış.
Tüm bunlar bir yana, hekim-hasta şeklinde bir araya getirilen Şehnaz ve Elmas’ın hikayeleri arasında organik bir bağ yok. İkisi de kadın ve ikisi de cinsel hayatlarıyla ilgili sorunlar yaşıyor, o kadar. Şehnaz gibi güçlü ve özgür bir kadının gerçekten tek problemi tatmin olamaması mı, elbette değil. Kocasıyla yaşadığı kavgada üstü kapalı da olsa böyle olmadığı belli oluyor zaten. Elmas da çocuk hala, çocuk gelin. Yaşadığı tek sorun kocasıyla ilişkiye girmekten korkması değil. Okuldan alınmış, anne babası tarafından istenmediğini düşünüyor, kardeşinin de aynı kaderi paylaşmasından korkuyor, ev işi yapmaktan bıkmış vs. Yani Şehnaz ile Elmas arasında gerçek bir paralellik yok. İki farklı filme konu olabilecek hikayelerin ikisi de yeterince geliştirilmeden bir araya getirilmiş, birbirine tutturulmuş.
Son bir klişe olarak sofistike kocanın sinirlenince şiddete başvurması ile “eğitimli erkekler de karılarını dövüyor” haberi görselleştirilmiş, eksik kalmamış. Sahi, Yeşim Ustaoğlu Business Class yolcuları için çocuk gelin filmi yapmış gibi olmamış mı? Benim için son yılların en iyi çocuk gelin filmi hala “Lal Gece”. Ustaoğlu’na tavsiyem, Reha Erdem’in de duymasını isterim, auteur olma sevdasından vazgeçmeleri, senaryolarını deneyimli kalemlerle ortak yazmaları, kağıt üzerinde daha fazla yardım almaları. Bu gerçekleşmediği sürece iyi çekilmiş kötü senaryolarla vasat filmler meydana getirmeye devam edecekler.