Erol Taş, Kenan Pars, Ali Şen, Nuri Alço, Eray Özbal, Yıldırım Gencer, Danyal Topatan, Kazım Kartal, Tecavüzcü Coşkun ve Türk sinemasında “kötü adamlık” bayrağını taşıyan başka oyuncular hafızamızda çoğu başrol oyuncusundan daha fazla yer etmiştir. Kötülüğün gücü diye bir şey gerçekten var bu hayatta demek ki! (İlk yayın 17 Mart 2008 Ters Ninja)
Erol Taş’ın elleriyle et yemesi, tecavüzcü Coşkun’un, keza Eray Özbal’ın o sapıkça bakışları, Yıldırım Gencer’in Lee Van Cleef tadındaki katılığı, Nuri Alço’nun düğmeleri açık gömleğinin açık ettiği kıllı göğsündeki kolyesi ve elindeki viski bardağı, en az Cüneyt Arkın’ın yumruk atışı, Kadir İnanır’ın ağlamaklı gözlerle gülümseyişi ya da “Deli Kadir, lennn” deyişi kadar unutulmaz benim için. Nerede o eskinin kötüleri, değil mi ama? Ki onlar işlerini o kadar iyi yaparlardı ki sokakta halktan tartaklanmaya varan tepkilerle karşılaşırlardı.
Kötü adam olur da, kötü kadın olmaz mı? Suzan Avcı ve Aliye Rona’yı da anmazsak ayıp etmiş oluruz. Ve Aliye dizisindeki kaynana rolüyle bize özlediğimiz “Aliye Rona duygusunu” yaşatan bir performans sunan Ayten Uncuoğlu’na saygılarımızı göndermezsek…
Amerikan sineması ise kötü adam rolleri için kemikleşmiş simalar kullanmayı çoktan bıraktı. Onların derdi artık varsa yoksa sürpriz kötü adam yaratmak. 7even’da Kevin Spacey, Leon’da Gary Oldman ve son olarak İhtiyarlara Yer Yok’taki Javier Bardem benim ilk sökünde aklıma gelenler.
Peki Amerikan sinemasının tescilli kötü adamları, yani artık istese de iyi adam rolü alamayacak, alsa da inandırıcı olmayacak aktörler yok mu? Christopher Walken var mesela. Herhalde kiralık katilden, ölüm meleğine, mafya babasından sadiste oynamadığı kötü adam rolü kalmamıştır Walken’ın. Bu saatten sonra Rutger Hauer de iyi adam olmaz benim için. Bu, işin şakası tabi, yoksa bu iki usta oyuncu her türlü role bürünebilir ve bizi de gayet iyi ikna ederler yoksa.
Ama ikinci sınıf filmlerin vazgeçilmez kötü adamı Henry Silva’ya müşfik bir adam rolü biçmek gerçekten biraz zorlama olur. Keza “kötü adamlık” sanatında ustalaşmış bir başka unutulmaz sima Klaus Kinski için de böyle olurdu… Peki ya Falconetti? Tanır mısınız Falconetti’yi? 1980’lerde tüm Türkiye için kötülüğün simgesiydi bu adam. Televizyonun siyah beyaz ve tek kanallı olduğu günlerde tüm Türkiye’nin tutkuyla izlediği Zengin ve Yoksul dizisini kötü adamıydı Falconetti (William Smith) ve kurgu ile gerçeği hala pek birbirinden ayıramayan Türk halkının topyekün nefretini kazanmıştı.
Kötü adamlar için pek söylenecek bir şey değil ama; Allah onları başımızdan eksik etmesin. Bakın, yaptığı onca “kötülüğe “rağmen” Kenan Pars’ı cennete uğurlarken ne de çok üzüldük.
Sizin en favori kötü adamınız kim peki?
[poll=51]