İran rejimi tarafından 20 yıl boyunca film yapması yasaklanan Jafar Panahi, tüm baskılara rağmen tüm direnciyle film yapmaya devam ediyor, bilindiği üzere. En son ‘Gümüş Ayı’lı Perde (Pardé) filmini izlediğimiz yönetmen, yeni filmi Taksi Tahran (Taxi) ile Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Altın Ayı’nın yanısıra FIPRESCI ödülünü de kazanmıştı. 34. İstanbul Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yapan Taksi Tarhan bugün itibariyle sinemalarımıza konuk oluyor.
Panahi, Bu Bir Film Değil‘i (In film nist) evinin içinde, cep telefonuyla çekmiş, bir kekin içindeki dijital bellek vasıtasıyla yurtdışına kaçırarak Cannes’da göstermişti. 2013 yapımı Perde‘yi, yine bir evin içinde, İran polisinin fark etmemesi için pencereleri siyah bir perdeyle örtülmüş olarak, ortak yönetmen Kamboziya Partovi’nin yardımıyla çeken Panahi, yasaklı -dile kolay- üçüncü filmi Taksi Tahran‘daysa sarı bir ticari taksinin sürücüsü olarak çıkıyor karşımıza.
Taksi Tahran‘da, araca monte ettiği kameralarla ‘doğaçlama bir kurgu’ yaratan Panahi, Tahran sokakları üzerinden İran’ın enikonu sosyo-kültürel bir haritasını çıkarmış resmen. Özellikle, Panahi’nin taksinin ön panosundaki kamerayı yer yer bir operator gibi kullanması dikkat çekici filmde. Gerekli gördüğü anlarda, kameranın açısını değiştirirken (kadrajın içinde) gördüğümüz Panahi, günümüz sinemasında pek rastlamadığımız türden, ‘Godardyen’ olarak adlandırabileceğim bir yabancılaştırma efektine imza atmış bana kalırsa. Bana Godard’ın 63 tarihli Hor Görme‘sinin (Le mépris) giriş sekansını hayli anımsattı bu müdahaleler…
Taksi Tahran‘ın en büyük başarısı da, ‘doğaçlama kurgu’sunu olabildiğince kendiliğinden, doğal olarak verebilmesi galiba. Gerçekliği, ekstra drama yaratmak yerine, yalın bir anlatımla ve teknik bakımdan oldukça basit bir şekilde seyirciye aktaran Panahi, sinemanın nasıl yapılacağına dair bir ders vermiş adeta. Bir başkasının bırakın sinemayı, korkudan gözünü bile açamayacağı baskının altındaki Panahi’nin, sinema yapmakla kalmayıp, sinema dilini de böylesine etkili kullanabilmesi, geliştirebilmesi gerçekten takdire şayan.
Panahi’nin İran’ın baskıcı rejimine bir yumruk daha savurduğu Taksi Tahran, hem üstlendiği ‘sansür karşıtı’ misyonu, hem de yenilikçi dil arayışı sebebiyle görülmeyi sonuna kadar hak ediyor kuşkusuz. Bana kalırsa yakaladığı yalın gerçeklik ve deneysel yönüyle, Panahi’nin açık ara en iyi filmi Taksi Tahran. Faşizm üstüne gittikçe Jafar Panahi daha iyi filmler yapacakmış gibi gözüküyor.
***