İstanbul Oyuncak Müzesi’nin kurucusu, yazar, şair, sahne anlatıcısı, seyyah, hayalperest Sunay Akın gibi kefesi her daim bilgi, anekdot, hikaye dolu biriyle 5 dakikada ne konuşulabilirse artık, onu konuştuk.
Ege Görgün (Landlord)
Sizi şiirlerinizle ve anlatılarınızla tanıyoruz. Kurmaca şeyler yazamayı düşünmediniz mi hiç? Mesela öyküler…
Benim düz yazılarım aslında birer öykü. Deneme de diyorlar. Ama usta deneme yazarlarının eserleriyle benimkiler arasında üslup olarak hiçbir benzerlik bulunmuyor. Benimkiler kurgusu bana ait olan Sunay Arkın tarzı öyküler kısacası. Tarihteki gerçek olayları, gerçek kişileri ayrıntılarına kadar inceleyip, birbiriyle hiç alakası olmadığ düşünülen olayları ve kişileri birbirine bağlıyorum. Tarih yazarlığına, tarih anlayışına farklı bir bakış açısı getiriyorum. Okurlarımdan en çok aldığım tepki de şu oluyor zaten: “Tarih kitaplarını keşke siz yazsanız!”
Zaten ben şunu seviyorum. Müzeleri, kütüphaneleri, sahafları, antikacıları, bit pazarlarını dolaşmayı seviyorum. Oralarda dolaşırken görüyorum kiki hayatın içinde o kadar çok hikaye, gizem saklı ki; ayrıntılarda o kadar çok şey saklı ki, işte ben onları arıyorum. Araştırdığım öykülerdeki farklılıkları bulmak, o farklılıklardan yeni bir kurgu çıkarmayı seviyorum ben. Kendi karakterimi yaratmak değil, bilinen bir karakterden bilinmeyen bir hikaye çıkarmayı seviyorum.
Peki hiç mi kurmaca bir şeyler yazma ihtiyacı hissetmediniz?
Onu şiirde yapıyorum zaten. Kurmaca bir şey yazmak için, kendi hayal dünyamı kağıda dökmek için kalemi elime aldığımda ortaya şiir çıkıyor. Bana yeterli geliyor bu.
Bu kadar enerjik, pek çok işe koşan bir Sunay Akın neden hiç yayıncılık yapmadı sorusu geliyor aklıma?
Aslında çok isterdim biliyor musun. Hep içimde bir uktedir bu. Bir orkestrayı yöneten bir maestro gibi yayıncılık yapmak isterdim. “Bu yazarları ben bir araya getirdim, onları edebiyata ben kazandırdım” diyebilmeyi çok isterdim. Neden olmadı peki? Çünkü yayıncı olunca işin içine para giriyor. Ben hayatım boyunca paradan kaçtım. Benim hayatımda hiçbir şey para kadar canımı sıkmadı. Çocukluğumda bile anne babama para istediğimi söyleyemezdim, bir kağıda yazıp onlar uyurken baş uçlarındaki komodine koyardım.
Peki büyük bir yayıncı çıkıp “sen para işlerine hiç karışma, kitap yayınlamana bak!” dese…
Varım. O zaman neler neler çıkartırım, bak. 50 yaşıma geldim ve kendi edebi yürüyüşümde kendime yakın gördüğüm, yeteneğine, zekasına, buluşlarına inandığım insanlar var. Onları bir araya toplama anlamında varım. Bir Sunay Akın orkestrası kurma anlamında varım.
Güzel bir dergi de çıkar mı o oluşumdan?
Derginin alâsı çıkar. Dergi beni yayıncılıktan daha çok heyecanlandırır hem. “Sunay Akın gel bir dergi çıkar” dediklerinde yayıncılığa tercih edebilirim bu işi. Ama ben maestro olacağım. Ekibi ben kuracağım. Sonra nasıl ki İstanbul Oyuncak Müzesi’ni bazı gezenler çıktıktan sonra yine içeri geri giriyor; o derginin son sayfasında da en başa dönmek isteyen okurlar olurdu.