Aaron Sorkin sadece diyalog yazarak film evreni yaratabilen bir yazar. Karakterlerinin ne giydiği, nasıl bir ortamda olduğu ya da olayların hangi saat diliminde geçtiği tasvir edilmese de olur. Sorkin’in yarattığı karakterlerin bir yerden diğerine gitmesi, başlarına iş gelmesi, olağan dışı durumlara düşmesi gerekmez. Onlar sadece konuşarak bize gereken her şeyi anlatabilir, dönüşüm geçirir ve izleyicinin kendileriyle ilgilenmesini sağlayabilirler.
A Few Good Men, The West Wing, Charlie Wilson’s War, Oscar kazandığı The Social Network ve Moneyball bir çırpıda sayılabilen metinleri. İki sezonluk HBO dizisi The Newsroom’un bitişiyle yine bir biyografiye el attı ve dünyanın en çok tanınan adamlarından biri olma yolunda ilerleyen Steve Jobs’ın hikayesini kendince sıraya dizdi. Steve Jobs adlı senaryo Apple’ın meşhur yeni ürün tanıtım etkinliklerine odaklanıyor, daha doğrusu onların kulislerine. Macintosh’un, NeXT’in ve iMac’in tanıtıldığı günlerde Jobs sahneye çıkmadan önce neler yaşandı sorusuna cevap aramış Sorkin. Birkaç odada geçen, çok az geriye dönüş ve daha da az güneş ışığı içeren 122 dakikalık bir gövde gösterisi Steve Jobs, bir senaristin seyirciyi konuşan kafalara gözünü kırpmadan ne kadar baktırabileceğinin denemesi.
Kamera arkasında dinamik anlatımıyla tanınan Danny Boyle var. Her türden film çekmeye ve hepsinde de dinamizmi kaybetmemeye çabalayan Boyle bu zor senaryonun da altından kalkmayı başarmış. Söz konusu konuşan kafaları ve kısıtlı mekanları çok iyi değerlendirerek akışa ivme kazandırmış. Sorkin’den sonra ikinci yıldız o. Üçüncüyse Kate Winslet. Hükümet gibi kadın rolleri üzerine yapışmışken; ikinci planda kalmış, kendini yer eden fedakar dost tiplemesi oyuncuya alan açmış. Michael Fassbender için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. İki yılda sekiz önemli rolde görünecek aktörün kendini projelere tam olarak adayacak zaman bulamadığını ve yüzünün eskidiğini düşünmeye başladım.
Genel anlamda bakacak olursak, tüm pozitif detaylara rağmen Steve Jobs parlayan bir film değil. Bunun ilk nedeni Sorkin’in The Newsroom’a ara bölüm yazıyor gibi davranması. Steve Jobs’ı tanımayan, adını ve yaptıklarını bilmeyen biri için bu kesit ne ifade eder merak ediyorum. Üçlemelerin ikinci bölümlerinde seyirciye buruk gelen tat, bu filmde de mevcut. 2013 tarihli Jobs iPhone zamanını anlatıyordu, bu film Macintosh zamanını anlatıyor. Sanki prequel. Yine Steve Jobs’un yönetim kuruluyla zıtlıkları ve yine aslında bir pazarlama dehasından fazlası olmadığı iddia edilen bu adamın birlikte çalıştığı insanlara davranışı ana konu. Ürün Jobs’ta bir telefondu, bu kez de bilgisayar.
Senaryoya ikinci itirazım baba-kız ilişkisinin fazla öne çıkartılışı. Steve Wozniak, Jobs’ın bizi ilgilendiren yaşamında çok daha önemli bir karakter ancak film boyunca “sahneye çıkınca benim de adımı söyle” demekten başka bir şey yapmıyor. Hollywood’un bu babalar ve kızları romantizminden kişisel olarak epey bıktığım için bu filmdeki hacmi de beni rahatsız etti. Bir adamı tanımlamanın en kolay yolu olarak kızıyla ilişkisini göstermek, Aaron Sorkin gibi bir senarist için kolaya kaçmaktan başka bir şey değil.