BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Olağan Mevzular

Deney (Splice): Allah’ın İşine Karışılmaz Evladım Çarpılırsın Maazallah!

Hey gidi hey! Nerden nereye geldik.. Dr. Frankenstein’ın -babadan kalma- ‘kes+yapıştır’ formüllü yaratık/canavar imal etme ‘analog’ yönteminden, bilgisayar belleğinde ‘gen çarpıştırma’ ve dijital akvaryumda ‘organizma tokuşturma’ merhalesine geçmiş bulunuyoruz.. Ki gayrı insanlığa hayırlı ola!

Numan Serteli

Tabii bu arada işin büyüsü de yitip gitti maalesef.. Öyle di mi, bencileyin -hep doğallıktan yana- çevre dostu, hassas ruhlu dostlarım?!
Nerede o, üzerlerinde muhtelif renkte ampullerin -kafasına göre- yanıp söndüğü (Bunların neden böyle yanıp söndüklerinin sırrını bilim adamları dahil hiç kimse bilemez), zorlanınca da arada bir kıvılcımların, dumanların yükseldiği, elektrikle müteharrik ve illaki muasır teknolojik aletler..
Ayrıca, nerede o, fokurdayarak muhtelif gazlar çıkaran cam deney tüpleriyle mücehhez ‘gizemli’ laboratuarlar..
Her neyse, gayrı yapacak pek bi şey yok.. Canımız sıkıldıkça, o eski günlerden kalma çılgın alimli ve canavarlı bir filmin DVD’sini falan oynatıcı alete takıp, hasret gidermekten başka..

Aman Diyeyim Kız Ben Sana!

Genetik bilim dalında uzman Clive (Adrien Brody) ve Elsa (Sarah Polley) -bendenizi nikah törenlerine çağırmadıklarından kelli- evli olduklarından emin olamadığım; ancak, yedikleri, içtikleri ayrı gitmediğinden de sevgili olduklarını düşündüğüm, şirin görünümlü oldukları kadar, disiplin altında yaşamaları pek beklenmeyecek düzeyde de özgür ruhlu bir çifttir..
Esas olarak, nesilden nesile genlerle taşınan hastalıklarla -DNA düzeyinde- mücadele etme projesini finanse eden özel bir şirkete bağlı çalışan ikili, geliştirdikleri laboratuarda farklı canlıların DNA’larını birleştirerek -son tahlilde- hybrid yaratıklar oluşturma aşamasına gelmişlerdir bile..

Torpil kullanmak suretiyle erkek kardeşini de şirkete aldırmış olan ‘rakçı’ Clive, işin asıl yükünü bu kardeşinin sırtına yüklemiş vaziyette, genellikle müzik dinleyip ‘headbang’ yapmaktadır.. Boş zamanlarında da Elsa’ya uyan bu bizim oğlan, bi taraftan annelik damarı da tutmuş bu çılgın kadının ‘etik kuralları’ zorlayan genetik çalışmalarına –mecburen- yataklık yapar..

İkilinin dünyaya yaratık getirme çalışmaları sırasında ilk önce pek bi şeye benzemeyen iki adet ‘amorf’ mahluk husule gelir ki onların akıbetleri çok geçmeden -hem de büyük bir kalabalığın önünde- fiyaskoyla sonuçlanır..

Bağlı oldukları şirketin ve efkar-ı umumiyenin kendilerine olan güven kaybını fazla kafaya takmayan elemanlar; kendi DNA’sını da işin içine katan Elsa’nın önderliğinde ve gözü pekliğinde çalışmalarını bir adım daha ileriye taşıyarak, insanı oldukça andıran bir acayip hybrid yaratığın bebeğini laboratuar ortamında oluştururlar..

Şirketin N.E.R.D. olan adından mülhem olarak Dren adını verdikleri, kurbağa+insan+piliç karışımı bu kuyruklu ‘kız’ bebeğin en mühim özelliği, normalden çok daha hızlı büyüyecek olmasıdır.Yerinde durmak bilmeyen bu yaramaz kız, ebeveyni Clive ve Elsa’ya bir süre illallah dedirttikten sonra, çevresine uyum sağlayarak, ailesiyle olan iletişimi -bi dereceye kadar- normal hale gelir..

Birkaç haftada ergenlik dönemini atlatıp, kara kaşlı, kara gözlü, akça pakça ve pek güzel bir genç kız haline gelen Dren’in bu seferde hormonlarıyla başı derttedir..
Tek kusuru kafasında saç bulunmaması olan Dren (Olsun ama ona kellik de pek yakışıyor!), her geçen gün bedenindeki seviyesi yükselmekte olan dişilik hormonları nedeniyle içe kapanık, mutsuz ve saldırgan bir hale bürünmüştür..

Güzeller güzeli Dren, malum koşullar nedeniyle kendine münasip bir eş bulamamanın verdiği derin sıkıntının yanı sıra; hamurunda, yani hücrelerinde yer alan Elsa DNA’larının da gıdıklaması sonucunda gözüne kestirdiği ve onu elde etmek için her şeyi göze alabileceği erkek artık bellidir: Clive!
Aman diyeyim kız ben sana!

Aynı hamam aynı tas!

Sinema, taa Frankenstein’dan beri -tanrıcılık oynayarak- bir takım yaratıklar ortaya çıkaran ‘çılgınları/meczupları’ falan -son tahlilde- asla hoş görmez..
Sinemacılar, büyük bir ikiyüzlülük ve çıkarcılık örneği göstererek, meczup damgasını vurduğu o alimin çalışmalarını film boyunca alabildiğine bir istismarla kullanır da kullanır.. Ve sonunda da hem alimin, hem de zavallı yaratığının izini dünya üzerinden silip atmayı önemli bi marifet sanır.. (Anlayacağınız üzere, benim de kafamın tasını bi güzel attırır!)

Splice da, öncüllerinin bu ‘muhafazakâr’ yolundan sapmadan yol alarak, özümü bir de bu cenahtan hayal kırıklığına uğratmayı ihmal etmiyor.
Oysa, filmin henüz başlarında -bi ara- bu konuya dair, beni umutlandırıp heyecanlandıran bir değinme de oluyor aslında.. Şimdi tam hatırlamıyorum ama sanırım Clive: “Yaptıklarımız eğer yanlışsa ya da Tanrı bu yaptıklarımıza karşıysa, canlıların kullanma kılavuzunu bu şekilde elde etmemize neden müsaade ediyor ki?” mealinde laflar eder; lakin, değişen yine pek bi şey olmaz.. Aynı hamam aynı tas!

Ey büyük sinemacılar! Biriniz de cesaret sahibi çıkın yahu! İşi hemen Allah’a havale etmeden, birazcık ileri gidin bakalım, n’olacak bi görelim.. Olsa olsa en fazla çarpılırsınız da belki düzelirsiniz!
Neyse ben de çarpılmadan bu bahsi burada keseyim..

Hey dostum, lanet olsun ha!

Biraz da Biyoloji tahsili görmüş olmamın bir tezahürü olsa gerek, farklı canlıların genlerinin ya da DNA’larının birleştirilmesi sonucu ‘melez’ yaratıkların oluşturulması işleriyle uğraşan Genetik Mühendisliği’ne ayrı bir merakım olmuştur hep..
Bu çalışmaları konu alan edebi yazılar ya da filmler yakın zamana kadar tamamen ‘bilim-kurgu’ kategorisi içine dahil ediliyorsa da bu bilim dalında katedilen muazzam gelişmeler neticesinde, artık kurgusal taraf neredeyse tamamen sanat eserindeki uçuşun gücüyle orantılı olarak keyfileşmiş ve olay sadece bilim ile açıklanabilecek netliğe dahi kavuşmuştur..
Bu cümleden olarak, sadece malum deneyin şaşırtıcılığı ve ilginçliğinin yeterince güçlü olmadığı kanısına varan Splice yaratıcılarının, mevzuya yüksek dozda ‘ekşın’ zerk ederek seyirci tavlama çalışmaları -bana göre- bu filmin en büyük yanlışı..

Oysa film, Guillermo del Toro’nun yapımcıları arasında yer aldığı ön bilgisiyle hazırlıklı bünyemize uygun olarak, gayet iyi kotarılmış görsel efektlerle güzelce başlamış; bazı -küçük ama mide bulandırıcı- ‘malum’ falsolarına karşın, başarılı bi şekilde devam da ediyordu..
Hatta, ‘birinci final’ diyebileceğim sonuca da iyi bağlanmış, bencileyin ‘makul’ seyircileri tatmin dahi etmişti ki yeniden filmin ateşini harlamanın manası ne ola peki?
Aferin, istediğin buysa eğer başardın sayın yönetmen! Çok şaşırttın beni, aklımı aldın valla.. Kutlarım seni dostum.. Ama bilmelisin ki –sonuçta- üç kuruşluk sinema zevkimin de bi güzel içine ettin! Aferin sana!

“İyi bir filme giden yol, sadece bol hareket ve mebzul aksiyondan geçer” düsturunu kim bu sinemacıların aklına soktuysa eğer, direkt onun yüzüne karşı: “Hey dostum, lanet olsun ha!” demeyi de çok isterdim, biliyor musunuz..
Şeyy.. Pardon pek sayın ‘çoğunluktaki normal seyirci’.. Sendin o ‘lanet’ kişi değil mi? Pardon, pardon!

Daha Çok Çalış, 6!

Deney (Splice)

Yönetmen: Vincenzo Natali
Senaryo: Vincenzo Natali, Antoinette Terry Bryant
Oyuncular: Adrien Brody, Sarah Polley, Delphine Chanéac
Yapım: 2009, Kanada/Fransa/ABD, 104 dakika

İlginizi çekebilir...

MUBI

Yönetmen Atıf Yılmaz, senaryo Ümit Ünal, oyuncular Mazhar Alanson ve Ali Poyrazoğlu desek herhalde Arkadaşım Şeytan’a dikkat çekmeye yeter. Türk sinemasının fantastik öğelerle süslü...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et