Cem Yılmaz şakalarında çokça güldüğümüz “Are you cola?”, “Are you disco?” cümleleri ne yazık ki bir Türkiye gerçeği. Çoğunluğunu Kürt kökenli, eli yüzü düzgün, eğitimsiz genç erkeklerin oluşturduğu sahil yörelerindeki seks turizmi, aslında herkesin bildiği ama üzerine pek konuşmadığı bir konu. Özellikle Avrupalı kadınların tercih ettiği turistik yörelerde yaşanan bu alışveriş, Türk erkeklerinin Rusya’ya düzenledikleri fuhuş turlarından çok da farklı değil ama Türkiye’deki çarkın dişlileri erkek bedeninin pazarlanması üzerinden döndüğü için genelde görmezden gelinen ve filmlerde ya da kitaplarda pek mevzu edilmeyen bir mesele.
İşte Türk kökenli Alman yönetmen İlker Çatak, bu meseleyi son derece samimi bir sinema diliyle ele alıyor. Askerliğini bitirir bitirmez soluğu Marmaris’te alan Baran, önce bir barda bulaşıkçılık yapmaya başlıyor, ardından da genç erkeklerle gönlünü eğlemek isteyen Avrupalı kadınlara para karşılığı hizmet vermeye başlıyor. Ancak Baran’ın nihai hedefi bu yolla para biriktirmek ya da cinsel açlığını dindirmek değil. Oğulcan Arman Uslu’nun etkileyici bir performansla hayat verdiği Baran karakterinin asıl amacı, bu kadınlardan birini ikna ederek evlenmek ve böylece herhangi bir Avrupa ülkesinin pasaportuna sahip olabilmek. Ancak Baran’ın şansı bu sektöre 90’lı yıllarda çat pat İngilizceleriyle girmiş ve bir şekilde kapağı Avrupa’da atmış selefleri kadar yaver gitmiyor. Çünkü tıpkı seks turizmi için Rusya’ya giden Türk erkekleri gibi Türkiye’ye gelen Avrupalı kadınlar da artık bunun bir alışveriş olduğunun farkındalar ve Baran’ın sahte aşkına kanmıyorlar. Böylece Baran’ın planları uzunca bir süre askıda kalıyor, ta ki yaşadığı sağlık sorunları sebebi ile sevgilisini de yanına alıp Marmaris’e tatile gelen Marion’la karşılaşana kadar.
Marion, Almanya’da pilotluk yapan olgun ve başarılı bir kadın. Gelgelelim hem baş etmeye çalıştığı ciddi sağlık sorunu hem de uzatmaları oynadığı çoktan bitmiş ilişkisinin sarsıntısıyla Baran’a yardım etmeyi kendine bir yaşam motivasyonu olarak koyuyor ve hikayemiz Marmaris’ten Almanya’ya taşınıyor. Baran’ın, girişken ve altı boş da olsa özgüvenli yapısı, Marion’un da yardımıyla hızlı bir adaptasyon sürecine girmesini sağlıyor. Ne var ki üç yıl sürmesi planlanan bu sahte evliliğin tüm kuralları önceden belirlenmiş olsa da hayat şakasını yapıyor ve Marion ile Baran birbirlerine âşık oluyor.
Almanya’da doğup büyüyen genç yönetmen İlker Çatak, filmin hem Almanya hem de Türkiye ayağına son derece hâkim. Hikayesini, taraf tutmadan ve gereksiz polemiklere girmeden anlatmayı tercih eden Çatak, Baran’ın jigololuk yaptığı dönemi peliküle o kadar iyi aktarıyor ki yanlış ellerde sakil bir anlatıya dönüşebilecek bu süreç izleyiciyi kendine tümüyle inandırmayı başarıyor. Filmin zayıf kaldığı tek nokta ise Marion’un Baran’a yardım etme motivasyonu. Yönetmen, önümüze motivasyon olarak çıkmaza girmiş ilişkisini ve sağlık problemini koysa da 40’lı yaşlarında olgun ve başarılı bir kadının, neredeyse hiç tanımadığı ve duygusal hiçbir yakınlık taşımadığı 20’lerinde genç bir erkeğe yardım etmek için aldığı riskin altını pek dolduramıyor. Teknik olarak göze çarpan pek fazla kusuru olmayan filmin sonu ise hem Baran hem de Marion için tam da gerektiği gibi bağlanıyor. Final o kadar olması gerektiği gibi ki farklı bir son bu filmi sinema tarihinin çöplüğüne taşıyabilirdi. Velhasıl kelam, birbirine zıt iki kültürü olgun ve samimi bir sinema diliyle beyazperdeye aktarmayı başaran yönetmen İlker Çatak’ın gelecekte imza atacağı projeleri merakla bekliyoruz.