BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

“Western”, bilinenin aksine sadece bir film türü değil, aslında Amerikan pop kültürünün en önemli kaynaklarından biridir. 18. Yüzyılın sonlarından başlayarak, Batı’da yaşanmış hikayelerin anlatıldığı oyunlara, operalara, romanlara ve cep kitaplarına genel olarak “western” adı veriliyordu. (Westernlerin bir diğer adı da ‘oater’dir; bu ad İngilizce’de yulaf anlamına gelen ‘oat’tan türetilmiştir.) Türün sinemaya girişi ise 1909’da, Edwin S. Porter’ın yönettiği 9 dakikalık Great Train Robbery (Büyük Tren Soygunu) ile olmuştu. Büyük Tren Soygunu'ndan bu yana sayısız western yapıldı, ama yalnızca bazıları adını klasikler arasına yazdırabildi. Şimdi hep birlikte, sinema tarihinin klasikleşmiş 10 westernine göz atmak üzere Vahşi Batı’ya doğru uzanıyoruz.

Ercan Dalkılıç

Sinema Tarihine Damga Vurmuş 10 Klasik Western

“Western”, bilinenin aksine sadece bir film türü değil, aslında Amerikan pop kültürünün en önemli kaynaklarından biridir. 18. Yüzyılın sonlarından başlayarak, Batı’da yaşanmış hikayelerin anlatıldığı oyunlara, operalara, romanlara ve cep kitaplarına genel olarak “western” adı veriliyordu. (Westernlerin bir diğer adı da ‘oater’dir; bu ad İngilizce’de yulaf anlamına gelen ‘oat’tan türetilmiştir.) Türün sinemaya girişi ise 1909’da, Edwin S. Porter’ın yönettiği 9 dakikalık Great Train Robbery (Büyük Tren Soygunu) ile olmuştu. Büyük Tren Soygunu’ndan bu yana sayısız western yapıldı, ama yalnızca bazıları adını klasikler arasına yazdırabildi. Şimdi hep birlikte, sinema tarihinin klasikleşmiş 10 westernine göz atmak üzere Vahşi Batı’ya doğru uzanıyoruz.

Butch Cassidy and The Sundance Kid

Butch Cassidy and The Sundance Kid

“Western”, bilinenin aksine sadece bir film türü değil, aslında Amerikan pop kültürünün en önemli kaynaklarından biridir. 18. Yüzyılın sonlarından başlayarak, Batı’da yaşanmış hikayelerin anlatıldığı oyunlara, operalara, romanlara ve cep kitaplarına genel olarak “western” adı veriliyordu. (Westernlerin bir diğer adı da ‘oater’dir; bu ad İngilizce’de yulaf anlamına gelen ‘oat’tan türetilmiştir.) Türün sinemaya girişi ise 1909’da, Edwin S. Porter’ın yönettiği 9 dakikalık Great Train Robbery (Büyük Tren Soygunu) ile olmuştu. Büyük Tren Soygunu‘ndan bu yana sayısız western yapıldı, ama yalnızca bazıları adını klasikler arasına yazdırabildi. Şimdi hep birlikte, sinema tarihinin klasikleşmiş 10 westernine göz atmak üzere Vahşi Batı’ya doğru uzanıyoruz.

Ercan Dalkılıç (2) Ercan Dalkılıç

#1 Rio Bravo (Howard Hawks, 1959)

Howard Hawks ve John Wayne’in “böyle western mi olur” dedikleri Fred Zinneman’ın Kahraman Şerif’ine (High Noon) tepki olarak kafa kafaya verip çektikleri Rio Bravo, hapse tıktığı katil Akins’in başını bekleyen Şerif Clance’nin hikayesini anlatır. Şerif, adalete teslim etmek için Akins’i altı gün boyunca gözetim altında tutmak zorundadır. Fakat bir sorun vardır; dışarıda Akins’in çetesi, karakola saldırarak elebaşlarını kurtarmak için fırsat kollamaktadır. Alışılagelmiş namuslu Amerikalı vatandaş portresi, iyi kazanır klişesi ve erkekler arası ahbaplık… Hawks’ın üçlemesinin ilk filmi olan (diğer iki film sırasıyla El Dorado ve Rio Lobo) Rio Bravo, John Carpenter’ın 13. Bölgeye Saldırı’sı (Assault On Precinct 13) başta olmak üzere sinema tarihinde bir yığın filme referans olmuş, sinemanın gördüğü en büyük westernlerden biridir. Tarantino’nun en iyi film listelerinde hep üst sıralarda yer bulması neden sanıyorsunuz?

Rio-Bravo-2

Rio Bravo

#2 Vahşi Belde (The Wild Bunch, Sam Peckinpah, 1969)

1913 yılında Texas’ın San Rafael kasabasında, yaklaşmakta olan I. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulmaya başlanmıştır. Rivayete göre, artık Vahşi Batı, ‘vahşi’liğinden sıyrılıp kanunun işlediği bir yer haline gelecektir. Fakat bir grup adam, bu yeni tesis edilmekte olan düzene ayak uydurmamakta oldukça kararlıdırlar. Ve, eski işleyişin devamı için deyiş yerindeyse ölümün üzerine yürürler. Western hiç bu kadar şiddetli olmamıştı; rölanti çatışma sahneleri, sapır sapır düşen bedenler ve finaldeki kan banyosu! Peckinpah, kendine münhasır diliyle westerni yenibaştan yazdı! Western diye işte buna denir!

#3 Kanun Harici (My Darling Clementine, John Ford, 1946)

Kanun Harici, konakladığı Tombstone kasabasında sığır sürüsü çalınan ve kardeşi öldürülen Wyatt Earp ile bu işin sorumlusu gibi gözüken Doc Holliday’in gerçek hikayesini anlatır. Sık sık westernlerde yolları kesişen Earp ile Doc’un –ki, Korkunç Mücadele’de (Gunfight at the OK Corral) de karşı karşıya gelmişlerdir- bu filmde düşman olarak başladıkları ilişkileri sonradan dostluğa evrilir, gelgelelim bu pek uzun sürmez. Western kodlarına geçirilmiş Shakespeareyen bir aşk kurgusunun tıkır tıkır işlediği film, otoriterlerce John Ford’un Çöl Aslanı (The Searchers) ile birlikte en iyi westerni olarak kabul edilir.

My Darling Clementine

Kanun Harici (My Darling Clementine)

#4 Sonsuz Ölüm (Butch Cassidy and The Sundance Kid, George Roy, Hill, 1969)

1969’da, yani 68’in hemen ardından çekilen Sonsuz Ölüm, dönemin isyanını ve karamsarlığını birebir yansıtıyordu. Yine Vahşi Belde’deki gibi bir devrin bittiği dönemlerde geçer hikaye; fakat farklı olarak karakterlerimiz (Paul Newman ve Robert Redford) Vahşi Belde’dekiler kadar genç ve enerjik değildirler. Orta yaş krizine girmiş, yeni bir devrin başlamasıyla artık elinden silahı bırakması gereken kanun kaçağı ikilinin bu eğlenceli ve trajedik hikayesi, son büyük westernlerden biri olarak kayıtlardaki yerini çoktan almıştır.

#5 Pat Garret and Billy the Kid (Sam Peckinpah, 1973)

70’ler, western dediğimiz türün başına mezar taşının dikildiği yıllardı. Bütün otoritelere göre western artık bitmişti. Nitekim, otoritelerin dediği gibi oldu, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda iyi western çıktı 70’lerden. İşte onların en önde geleni de Pat Garret and Billy the Kid’di bize kalırsa. Bir iz sürme hikayesini anlatan filmde, kartlar bir anda yeniden dağıtılacak, iz sürücü tarafını değiştirerek Kris Krisofferson’u kollamaya başlayacaktır. Fonda Bob Dylan, spot ışıkları altında her Peckinpah filminde olduğu gibi şiddet! Peckinpah, bu filmle western’in altın çağına noktayı koymuştur desek hata etmiş olmayız.

Unforgiven

#6 Affedilmeyen (Unforgiven, Clint Eastwood, 1992)

‘Son iş’, sinemanın her zaman işleyegeldiği izleklerden biridir: Sözgelimi, bir hırsız son kez hırsızlık yapıp emekli olmayı planlarken ele verir. Hep öyle olmaz mı? Affedilmeyen hariç! Eastwood’un Sergio Leone ve Don Siegel’e adadığı bu film, son işinden alnının akıyla çıkan Munny’nin hikayesini anlatır. Western mitiyle birlikte bir kalıbı da tersine çeviren Eastwood, western tarihinin ve kendi filmografisinin en iyi işlerinden birine imza koymayı başarmıştır. En İyi Film ve En İyi Yönetmen dalında Oscar’a uzanan film, tedirgin edici atmosferi, görüntü yönetimi ve dört dörtlük dramasıyla tartışmasız bir başyapıttır. Yalnız, Eastwood vigilant figürü yeniden üretir gibidir Munny karakteri üzerinden, sanki…

#7 Forty Guns (Samuel Fuller, 1957)

Samuel Fuller, Shock Corridor (1963) gibi arthouse işler yapmasının yanında stüdyo sinemasıyla da yakından ilgiliydi. Hal böyle olunca da, Fuller için westen yapmak kaçınılmazdı o dönem. Nitekim yaptı da; Forty Guns‘da toprak sahiplerinin beslemeleri ile kanunu karşı karşıya getiren Fuller, kendisinden beklenildiği gibi westernden de alnının akıyla çıkmıştı. Belirtmeden geçmeyelim; Jessica Drummond karakterinde devleşen Barbara Stanwyck, bu performansıyla western tarihinin en iyi kadın oyuncuları arasına adını yazdırmıştır.

07_the_searchers__Blu-ray

#8 Çöl Aslanı (The Searchers, John Ford, 1956)

Forty Guns’dan sonra bir 50’ler westerni daha: Çöl Aslanı. Aslında Çöl Aslanı’nı listeye almamak için epey uğraş verdim. Fakat, western tarihindeki kahraman anlayışında devrim yapan bu John Ford klasiği, bu özelliği sayesinde beni dahi çiğneyerek listeye girmeyi başardı. Amerikan İç Savaşı’nda silah çatan bir Ethan Edwards adındaki askerin, savaştan sonra bir türlü asker kimliğinden sıyrılamaması nedeniyle bir muhafız birliğine katılır. Akabinde de kardeşini ve karsını katleden kızılderililerin peşine düşer. Wayne’in kötücül bir karakteri canlandırdığı film, John Ford’un “Benim ismim John Ford. Western yaparım.” sözünün garantisi altında mükellef bir seyir sunar seyirciye.

#9 Kanlı Nehir (Red River, Howard Hawks, 1948)

Howard Hawks ve Arthur Rosson’un birlikte yönetmenlik koltuğunu paylaştığı Kanlı Nehir, hayli büyük bir sığır sürüsüne sahip olan Thomas Dunson’un (John Wayne) yanına Matt’in (Montgomery Clift) de aralarında bulunduğu bir grup kovboyu alıp sürüsünü bereketli topraklara taşıma mücadelesini anlatır. Hawks, yolculuk sırasında çıkan anlaşmazlıkla iki yana savrulan Matt ve Thomas’ı filmin sonunda barıştırarak western tarihinde görülmemiş türden bir izleği hayata geçirmişti. Karakterlerin iç çatışmaları ön plana alan film, finalindeki çözülmeye rağmen heyecanından bir şey kaybetmiyordu. Üstelik, Hawks ve Rosson’ın, bizzat ‘yönetmen’lik beceresi gerektiren onca hayvanın kontrolünü de sorunsuz sağlayabilmeleri takdire şayandır.

Red River

Kanlı Nehir (Red River)

#10 Fedailer Kervanı (Bend of the River, Anthony Mann, 1952)

Türkiye’de 1953’te “Gaip Kervan” adıyla vizyona giren Bend of the River, ülkemizde daha çok Fedailer Kervanı olarak biliniyor. Başka bir bölgeden Oregon’a yerleşmek için göç eden kafilenin açlıktan ölmemesi için Glyn McLyntock (James Stewart) erzak getirmek üzere geri döner. Fakat erzağı temin edip getirmek o kadar da kolay olmayacaktır. Dur durak bilmeyen tempo, James Stewart’ın muhteşem oyunu, western tarhinin en iyi görüntü çalışması… Klasik western’in sözlük karşılığında bu filmin adı yazıyor: Fedailer Kervanı!

Listede birçok westerne yer veremediğimizin farkındayız. Bazılarını saymakta yarar var: Posta Arabası (Stagecoach), She Wore A Yellow Ribbon, The Naked Spur, Kurtlarla Dans (Dances with Wolwes), Muhteşem Yedili (The Magnificent Seven), Shane, Duel in the Sun… Spaghetti Western’i ise ayrı bir listede derleyeceğimiz için bu western alt-türünün örneklerine özellikle yer vermedik.

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et