2008’de yazılan, 2009’da revize edilen hayali ve tepkisel bir kısa film projesi.
Ters Ninja’ya bir kısa film çekseydik, nasıl bir şey çekerdik diye düşünüyordum ki aklıma bu hikaye geldi. Bindiğim minibüs Kozyatağı’ndan Üsküdar’a gidene kadar tamamlandı kafamda. Çekebilsem daha bir güzel olurdu tabi ama yakın zamanda böyle bir prodüksiyona girişmem mümkün görünmüyor. Belki bir gün…
Sabahın oldukça erken saatleri. En azından Burak için öyle. Çünkü televizyonun önündeki açık DVD kutularına bakılacak olursa gece dörde kadar film seyretmiş. Ejderin Üç Fedaisi, Slither, Yaratık (The Host) ve Kanlı Mesai isimleri seçilebiliyor… Battaniyeyi çenesini altına kadar çekmiş Burak. Kollar da tamamen battaniyenin altında olduğu için görüntü “yastığın üstünde duran kesik kafa” şeklinde. Ama battaniyeden firar eden tek şey kafası değil. Diğer uçta birkaç gündür giyildikleri için hafiften kokmaya başlamış çorapların içine hapsettiği ayakları da bilekten itibaren battaniyeden taşmış. Paranın kokusunu almış uyanık bir esnafın ellerini ovuşturması gibi, Burak da ayaklarını ovuşturuyor uykusunda.
Yüzündeki “gülümsüyora çeyrek var” diye tarif edilebilecek ifadesine bakacak olursak uykusunun en tatlı yerinde Burak. 9.30’da kalkması için hiçbir neden yok. Öğlene kadar uyur böyle bıraksanız. Ama kapının sinir bozucu ziline ısrarla basan her kimse Burak’la aynı fikirde değil.
REM uykusundaki Burak bir gürültü olduğunu farkında ama bunun gerçek dünyadan mı, yoksa rüyalar aleminden mi kopup geldiğini ilk anda idrak edemiyor. Rüya görüyor ama rüyasında bu gürültüyle bağdaştırabileceği bir şey yok. Ama gürültü devam ediyor. Susacak gibi değil. Burak sonunda uyanıyor ve farkına varıyor: kapı çalınıyor. Bu farkındalık onu hiç memnun etmedi, çünkü saate bakmasa da hala epey erken olduğunu tahmin edebilecek kadar tecrübeli geç kalkma konusunda.
Saçlar dağınık, gözler çapaklı, nadasa bırakılmış tarla gibi iz iz olmuş bir suratla kapıya doğru yürüyor Burak. Zil hala çalıyor. “Geldik, geldik,” diye bağırıyor Burak ama ne zilin sesini, ne de öfkesini bastırabiliyor.
Kim o demeye ya da delikten bakmaya gerek duymadan, zilin sesinden bir an önce kurtulma umuduyla ve içinden artık paraya kıyıp zili komple değiştirme konusunda kendine söz vererek kapıyı açıyor Burak.
Karşısında iki kız. İkisinde de örgü şapka ve kaşkol var. Palto, potin. Biri gözlüklü, biri değil. Biri topluca, iri, sarışın, kısa saçlı, diğeri ufak tefek, minyon, esmer, kıvırcık uzun saçlı. Modayla ilgilerinin olmadığı açık. “Entel olduğumuzu göstermek için nasıl giyinsek” trendinin takipçisi ikisi de.
Burak’ı görünce ikisi de yüzlerine yapmacık bir tebessüm yerleştiriyorlar. Toplu olan, “merhaba,” diyor, “Biz şey için geldik.” Ne için geldiğini çok iyi biliyor tabi ama böyle giriş yapmanın kendisini bir şirinlik muskası haline getirdiğinden emin. Sesi de aynı ajandaya sahip. “İmza topluyoruz da. Dünyanın bütün filmleri Fransız filmi olsun. Sinemayı eğlence aracı olarak görenlere ve sinemayı bu eksene oturtmaya çalışanlara bir tepki olarak… Biz ayrıca tüm filmlerin okumalarının psikoanalitik düzlemde gerçekleştirilmesi taraftarıyız… Eylemimize dahil olursanız sizi ve arzu ettiğiniz üç kişiyi Sırfyazı adlı sinema dergimize ömür boyu ücretsiz abone yapacağız. ”
Burak tam emin olamıyor… Emin olamadığı şeyin ne olduğundan da tam emin değil. Hala uyanmadı da rüya mı görüyor acaba? Yapmadığı şey değil bu, küçükken yatağından kalkmadan okula bile giderdi çünkü. Annesi hala kalkmadığın hatırlatana kadar çoktan sınıftaki yerine oturmuş olurdu. Ama yok, bu öyle bir şey değil.
Uyanık olduğuna emin olunca bir kamera şakasıyla karşı karşıya olabilme ihtimalini ışık hızıyla tartıyor kafasında. Yok, bu iki kız rol yapmıyor, onlar rolün kendisi olmuşlar besbelli. “Bir saniye, “ diyor Burak kapıyı kapatıyor. Bir yandan da böyle bol keseden promosyon yapan bir derginin nasıl ayakta kalabildiğini merak ediyor. Sinema dergileri patır patır kapanırken nereden geliyor bu değirmenin suyu…
İki kız birbirine bakıyor. Sonra aynı anda gülüyorlar. Bugünkü ilk imzalarını alacaklarına eminler artık. Çünkü kötü bir laf işitmediler, kovulmadılar, terslenmediler; “bir saniyelendiler” yalnızca.
“Oğlum,” diyor ufak tefek olanı. “Kız olmasak var ya, döverdi bu adam bizi kesin.” Öbürküsü, “Yok, yok. Bu sefer kesin aldık imzayı, yayın yönetmenimiz bizimle gurur duyacak. Kesin bir festivale jüri yaptırır bizi,” diyor.
Kapının açıldığını duyup tekrar en şirin olduğunu düşündükleri pozisyonlarını alıyorlar. Ama bu kez ilaveten bir tutam muzaffer eda, bir tutam da kendin emin bir hava katıyorlar duruşlarına. Kapı ardına kadar açıldığında itinayla tasarlanan bu hazırlıklar bir anda yerle bir oluyor. Şimdi ki görüntü bir Japon mangasından/animesinden apartılmış iki korkmuş kız figürü. Gözler boncuk boncuk. Kocaman açılmış ağızlar her dişçinin kabusuna ev sahipliği yapıyor. Çünkü içeride meydan tek bir dişe kalmış, diğer 31’inin yerinde yerler esiyor. Ve derinlerde görünen kırmızıcık küçük dil. Saçlar elbette bir kirpiyi komplekse sokacak kadar dik.
İki kızın karşılarında tepeden beline kadar siyahlar içinde bir Ninja duruyor. Elinde de havaya kalkmış kocaman bir samuray kılıcı. Belden aşağısının mikili boxer’ı saymazsak çıplak olmasının belli bir nedeni yok. Hala uyku mahmurluğundaki Burak ninja takımının altını bulamamış, ama tabi bu küçük talihsizliğin onu engellemesine izin vermemiş. İki kız umulmadık bir çeviklik göstererek merdivenleri dörder beşer inerek terk ediyorlar olay mahallini.
Tabi tüm bunların üstünden epey bir zaman geçti. O iki kız şimdilerde geriye bakıp bu olayı hatırladıklarında, “Ne ters adamdı!” diyorlar, “üstelik de ninjaydı.”
SON…radan düşülen notlar:
1. Hikayede geçen tüm isimlerin, şekillerin, şemallerin gerçek hayattaki kişiler ya da kurumlarla olan bezerliği tesadüfidir. Kimi serbest çağrışımlara neden olduysak bu bizim ard ya da art niyetimizden değil, sanatın türlü eşit okumalara gebe olmasından kaynaklanmaktadır.
2. Biz bu hikayeyi yazarken hiçbir hayvanı incitmedik, doğayı kirletmedik. Siz de yapmayın bunları. Aslında imkansız biliyoruz. Sadece varolarak bile bu suçları işliyoruz çünkü. Ama en azından deneyelim ki safhımızı belli edelim.