Sicario, Amerika – Meksika sınırında geçen, gerçeklere temasıyla kazandığı belgesellik niteliğini kurgu oluşuyla kaybeden bir aksiyon filmi. Derinlerindeki ahlak ve etik tartışması ise filmin en çarpıcı özelliği.
Mert Tanöz
Teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte dünyanın yönetimsel anlamda farklı yöne doğru kaydığı tartışılmaz bir gerçek. Diplomatik, ekonomik, siyasi alanlardaki gelişimlerin etkisi ilk zamanlar pek “insancıl” olmasa da zamanla teknolojinin ulaşılabilir hale gelmesiyle sırların gölgede kalmak zorunda olmadığı, gerçeklerin saklanamadığı bir noktaya yakın zamanda gelindi.
Denis Villenueve’nin son filmi “Sicario” gerçeğin artık saklı kalamamasından beslenen kısmen belgesel nitelikli bir aksiyon filmi. Emily Blunt’ın idealist bir FBI ajanını canlandırdığı film, hükümetin uyuşturucuyla mücadelede Meksika’ya özel bir ekip göndermesini ve bunun nedenlerini işliyor. Filmde Blunt’a Benicio Del Toro ve Josh Brolin eşlik ediyor.
“Scario” üzerinden başlamak gerekirse İspanyolca’da “tetikçi” kelimesinin karşılığı olarak kullanılan bu kelime başta olmasa da filmin ortalarına dair önemli ipuçları veriyor. Bu nedenle de izlerken aklın bir köşesinde bulunmasında fayda var. İkinci sırada ise filmin konusu yer alıyor. Meksika’daki çetelere, daha doğrusu kartellere dair önemli noktalara değinen film, bunun yanında ABD ve Meksika arasındaki gizli anlaşma, operasyon ve işbirliklerine de dikkat çekiyor.
Filmin üçüncü ve en önemli noktası Kate ve Alejandro karakterlerinin filmdeki yeri ve işlevi. Bu iki karakteri, bunların işlevi üzerinden filmi incelemek ve anlamak için Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Teorisi’ni bilmekte büyük fayda var. Öyle ki bu sürecin üç basamağı üzerinde duran bir filmden söz ediyoruz. Kohlberg’e göre ahlaki gelişim gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzeyden oluşur. Filmde Kate karakteri geleneksel düzeyin ikinci aşamasında durmakta. Onun için kurallar uyulması için vardır. İdealist olmasına karşın geleneksel, yani kendisine sunulduğu düzeyde kalması, bir anlamda da toplumsal yapıların –özellikle de günümüzde– insanları ne denli sınırlayabileceğini açıkça gösteriyor. Kate karakteri kendisine sunulmuş kuralları –sorgulamaksızın– içselleştirdiği için gelişmeye ve gelenekselin ötesine geçmeye kapalı. Bu nedenle de zaten çevresindekilerle sürekli olarak bir çatışma içinde.
Alejandro ise Matt ile olan ilişkisi çerçevesinde bakıldığında geleneksel sonrası evrede bulunan, toplumun sunduklarını kendini geliştirmekte kullanmış biri. Bir avukat olmasına rağmen –ki bu da kural kavramına değer verdiğinin göstergesi– sınırların adalet, eşitlik ya da insan hakları gibi soyut kavramları korumak adına genişletilebileceğinin bilincinde; keskin hatlı kanunlar yerine şekil verilebilir ve toplumsal faydanın önplanda olduğu “toplumsal sözleşme” üzerinden hareket ediyor. Bu uğurda da kuralları gerektiği yerde hiçe sayıp inisiyatif kullanarak toplum için faydalı (doğru) olanı yapıyor. Fakat Matt aradan çekildiğinde ortaya çıkan resimde Alejandro, tümüyle gelenek öncesi dönemin ahlaki penceresinden bakan biri haline geliyor. Bireysel meselesini “ötekilerin” sorunlarından daha önde tutan ve kendi mutluluğunu sağlayan eylemleri “doğru” olarak gören Alejandro, bu uğurda mücadele ediyor. Bu üç durumun karşılaştırmasından çıkan sonuca göre ise film adeta ahlakın, etik kavramını alaşağı edebilecek güçte olduğunu ve bundan da korkulması gerektiğini söylüyor.
Sicario filmi gerçeklere olan temasıyla, çekilen sahnelerdeki zorluklarla (açının dışında zaman ve özellikle yer olarak), akıcılığı ve son olarak hem bugüne hem de zamanın dışındaki kavramlara yaklaşımıyla harika bir yapım.
Sicario
Yönetmen: Denis Villenueve
Senaryo: Taylor Sheridan
Oyuncular: Emily Blunt, Josh Brolin, Benicio Del Toro
2015 / ABD / 121 dk.