05 Kasım 2010… Bugün, kablolu kanallar hariç, TV kanallarında toplam 30 yerli dizi gösterildi. Tek bir kanalda, örneğin Kanal D ve TRT 1’de 5’er, ATV ve Star TV’de 4’er yerli dizi oynadı. Tabii bunların içerisinde tekrar bölümleri de var. Hali hazırda haftalık olarak oynamakta olan, Kanal D’nin 10, TRT’nin 19, ATV’nin 12 dizisi var.
Turgay Özçelik
Bu rakamlardan yola çıkarak, bir kanalın günde ortalama 6-7 saatini yerli dizilere ayırdığını söyleyebiliriz. Özetler, reklamlar, fragmanlar da düşünüldüğünde, bu süre daha da artmaktadır. Yani, özellikle İstanbul’da, günün her saati, şehrin bir yerinde dizi çekimi yapıldığını söyleyebiliriz. Daha dün gece, Kadıköy Selamiçeşme’de, gece saat 00.15’de, bir dizinin çekimine rastgeldim.
Bu dizilerde dönen paralar da az çok tahmin edilebildiğine göre, yukarıdaki veriler ışığında, rahatlıkla Türkiye’de dizi sektörünün oldukça geliştiği şeklinde bir yorum yapılabilir. Ancak bu yorumun şöyle bir sakatlığı var, bu gelişmişlik, bünyesinde aynı zamanda en ilkel, en acımasız, en gerici unsurları da taşıyor. Şöyle ki, Türkiye’deki dizi sektörü, yakın ya da uzak diğer bütün sektörler gibi, neoliberal politikalar sayesinde, kapitalizmin ilk ortaya çıktığı zamanki kuralsız, güvencesiz, vahşi dönemini hatırlatıyor. Türkiye’deki dizilerde çalışanların önemli bir kesimi, geceli gündüzlü harıl harıl çalışarak, her hafta 90 dakikalık, uzun metraj bir film uzunluğundaki bölümlerini yetiştirmeye çalışıyor. Üstelik set çalışanlarının birçoğu en temel sosyal haklardan biri olan sigortadan bile yararlanamıyor. Sendikasız, güvencesiz, sigortasız çalışan dizi sektörünün çalışanları hem bu yoğun çalışma tempolarından, hem de çalışma koşullarından şikayetçi. En başta da senaryo yazarları. 90 dakikalık dizilere senaryo yetiştirebilmek için, her hafta uzun metrajlı bir film senaryosu yazmak zorunda kalan yazarlar, bu durumun hem kendi yaratıcılıklarını, hayatlarını, sağlıklarını hem de genel olarak ortaya çıkan dizilerin kalitesini, dolayısıyla da seyircinin bu dizilerden alacağı zevki olumsuz etkilediğini düşünüyorlar.
Sermaye, devleti ve onun hukukunu sadece kendi çıkarına uygun olduğu zamanlarda hatırlıyor. Bunun dışında çalışma alanına, üretim ilişkilerine ve dolayısıyla da hayatın kendisine, kendi yararına zorbalığı, kuralsızlığı dayatıyor. Özelleştirme, sendikasızlaştırma ve güvencesizlik artık bugünün birbirinden ayrılmaz kavramları. Ülkemizdeki dizi sektörü de, sinema sektörü de ne yazık ki, bu egemen eğilimin hakimiyeti altında. Başta senaryo yazarları olmak üzere, set çalışanları, oyuncular, seyirciler de bu hakimiyete teslim olmak zorunda bırakılıyor.
Ama Sen-Der (Senaryo Yazarları Derneği) öncülüğündeki senaryo yazarları teslim olmamak, haklarını sahip çıkmak için bir dizi eylem hazırlığında. Dizi sürelerinin, içindeki reklam süreleri dahil toplam 60 dakika olması gerektiğini savunan Sen-Der, bunun için 8 Kasım Pazartesi günü saat 15’te, Galatasaray Postanesi’nden, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili diğer kurumlara birer dilekçe gönderecek.
SAHNE: GALATASARAY POSTANESİ ÖNÜ DIŞ/GÜN
SENARYO YAZARLARI DİYOR Kİ; “TADINDA BIRAKALIM” , “ YERLİ DİZİ YERSİZ UZUN”
Senaryo Yazarları Derneği Üyeleri, 90 dakikalık dizilere ve tüm sektör emekçilerinin ağır çalışma koşullarına karşı hazırladığı kapsamlı bir dilekçeyi başta T.C Cumhubaşkanlığı olmak üzere, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık, Kültür Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, gibi birçok kuruma 8 Kasım Pazartesi günü saat 15’te Galatasaray Postanesi’nden yollayacaktır. Senaryo Yazarları Derneği’nin (SENDER), çağrısıyla yapılacak olan bu eyleme beğeniyle izlenen birçok dizinin senaristi katılacaktır. Dilekçe eylemi, sektör sorunlarının çözümüne kadar senaristlerin yapmayı planladığı bir dizi eylemin birinci bölümü olacaktır.
Televizyon kanallarının rating ve dolayısıyla rant kavgası dizi sürelerini inanılmaz bir noktaya getirdi. Bizler dizi sektörünün emekçileri olarak her hafta bir uzun metraj film yaratır gibi yazmak/çekmek zorunda kalıyoruz. Setlerde çalışan arkadaşlarımız, gece-gündüz, yağmur çamur demeden inanılmaz kötü koşullarda üstelik çoğu sigortasız olarak çalışmak zorunda bırakılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş dizi süreleri yüzünden televizyon sektörü bir kölelik düzenine dönüştü. Artık bu kölelik düzenini daha fazla sürdürmek istemiyoruz.
Hükümetin AB uyum yasaları çerçevesinde imzalayıp üç yıldır yürürlüğe koymadığı kararı hatırlatıyoruz. Bu karara göre televizyon dizilerinin süresi, 12 dakikası reklam olmak üzere en fazla 60 dakikadır. Yani dizi süreleri en fazla 48 dakika olmalıdır. Oysa Türkiye’de araya giren onlarca reklamla birlikte bir dizi izlemek için iki-iki buçuk saat ekran başında oturmak gerekiyor.
Yazarların, yönetmenlerin, yapımcıların ve hatta izleyicilerin bile memnun olmadığı, yalnızca kanalların daha fazla kâr etmesini sağlayan ve Türkiye’yi giderek kalitesizliğe götüren bu sistemin bir an önce değiştirilmesini acilen talep ediyoruz.