Uçuk bir teknoloji, etik tartışmalar, yakışıklı başrol, aksiyon ve sürpriz senaryo hamleleri. Üstelik projenin başında Tarsem Singh var, Hücre (The Cell) ve Düşüş’ü (The Fall) çekmiş yönetmen. Peki, bu kadar şaşaa ne mi anlatıyor: Aile en önemli şeydir. Yıldızlararası (Interstellar) çocuğunuz olsun diyordu, Self/less çekirdek aile tüm dünyanın ortak refahından kıymetlidir diyor. Öyle midir gerçekten?
Bir adam düşünün, New York’u inşa eden kişi olarak anılıyor. Evindeki her şey altın kaplama fakat yalnız, ortağı dışında kimsesi yok. Küçükken terk ettiği kızıyla arayı düzeltmeyi denese de başaramıyor. Çünkü biri köpek balığı diğeri yunus, anlaşmaları mümkün değil. Kanserden kan kusan bu emlak imparatorunun Türkiye’de de karşılığı var. Helikopteriyle bütün gün şantiyelerini gezen malum ihtiyar. Böyle bir adam işte Damian, tanıyoruz onun gibileri.
Ölüme yenilmek istemeyen Damian hayata tutunmanın yolunu gizli bir şirketin uygulamasında buluyor. (Tarsem’in sıradan bir öykü anlatmayacağını biliyorduk zaten.) Laboratuvarda üretilmiş bir bedene 250 milyon dolar karşılığında zihnini naklettirip yeni bir kimlikle yeni bir hayata başlıyor. Transferi gerçekleştirilen doktor bunu para için yapmadığı iddiasında. Einstein ya da Steve Jobs elli sene daha yaşalardı neler başarırlardı diye düşünerek prosedürü her parası olana değil, hayatta kalması önemli olanlara öneriyor.
Bu noktada arazi alıp satan ve eski binaları yıkıp yenilerini yaparak zengin olan acımasız bir adamın neden Einstein‘la aynı kefeye konduğunu anlamak güç. İlk sahnede gençlerin önünü tıkarken gördüğümüz bu yaşlı ve inatçı keçinin ölümü kim için eksiklik olabilir? Üçüncü perdede öğrendiğimiz üzere, henüz lise mezunu bile olmayan biri de bu yöntemle “kurtarılmış” üstelik. Dünyaya hiçbir katkısı yokken henüz. Bu da demek oluyor ki “önemli insanlar yaşamalı” tiradı senaryoda güzel görünen ancak altı boş ve bütüne zarar veren bir iddia. Keşke olmasaydı, keşke doktor bunları para için yapsaydı.
Damian karakteri makineye Ben Kingley olarak girip Ryan Reynolds olarak çıkıyor. Gençken parası olmayan, yaşlılığı hastalıkla geçen adam böylece harcayamayacağı kadar nakde, sağlığa, gençliğe, zamana ve Hollywood yıldızları kadar yakışıklı bir görüntüye sahip oluyor. Hepsi bir arada. Spor, alkol, arkadaşlar, güzel kadınlar ve eğlenceli bir yaşam anında devreye giriyor. Peki, ne yapıyor köpekbalığı Damian dersiniz? (Yazının bundan sonrası izlemeyenler için sürprizleri bozabilir.) Bedenin gerçek sahibinin karısı ile çocuğunu buluyor ve sevdikleri adamı onlara geri vermenin yollarını arıyor.
Senaryo yazılırken karakterlerin dönüşüm geçirmesi gerektiğini biliyoruz. Peki, 68 yaşında ve bu yapıda bir adam gerçekten değişebilir mi? Tüm sorunları çek defteriyle çözmeye alışmış, boğuştuğu kanserden kurtulmuş, sonsuz yaşamın anahtarını bulmuş bu adam; küçük bir kız babasına kavuşsun diye her şeyden vazgeçebilir mi? Bir tarafta eski asker, dar gelirli, karısı ve kızıyla kırsalda yaşayan, varlığı kimsenin umurunda olmayan biri var. Diğer tarafta doktorun görüşüyle daha fazla yaşaması dünyayı değiştirebilecek Damian. Biz daha da geriden bakıp Einstein ya da Tesla’yı da işin içine katalım. Tesla mı elli yıl daha uzun yaşamalı yoksa tek özelliği aile sahibi olmak olan bu adam mı?
Kimsenin kimseden üstünlüğü yok elbette yaşam hakkı açısından. Hiçbir yaşam diğerinden önemli değil. Filmin önermesi bu olduğundan tartışıyoruz bunu çünkü senaristler Damian’ın yaşamından vazgeçmesini evrensel eşitliğe değil baba kız sevgisine dayandırıyor. Bu kadar aile romantizmi bana fazla. Herkesin ailesi var ve herkes aile kurumunun nasıl işlediğini biliyor. Milyonlarca dolar ve aylar harcayıp hazırlanan bilimkurgu filmlerinin ana fikri anaokulu düzeyinde olmamalı. İzleyiciyi gerçekten düşünmeye sevk edecek fikirler bulana kadar karşımıza çıkmamaya ne dersiniz?
Ryan Reynolds her filminde giydiği beyaz atleti ve nefesini tutup kıpkırmızı olarak yansıttığı duygularıyla yine göze hitap ediyor ancak Ben Kingsley tahammülfersa düzeyde kötü. Tarsem uzadıkça uzayan metni dinamik tutmayı başarmış fakat eski filmlerinin büyülü atmosferi yok. Self/less zevkle izlenebilecek, üzerine uzun uzun tartışılabilecek, dikkate değer bir film ama ötesi yok. İyi seyirler.
Self/less
Yönetmen: Tarsem Singh
Senaryo: David Pastor, Àlex Pastor
Oyuncular: Ryan Reynolds, Natalie Martinez, Matthew Goode, Ben Kingsley
2015 / ABD / 116 dk.