Aynı meslekten olmakla gurur duyduğum insanların sayısı pek fazla değildir. Bunları büyük bir çoğunluğu bugün aramızda olmayan gazetecilerdir. Uğur Mumcu ‘dur en başta. Uğur Mumcu’nun en bilinen kitaplarından biri Sakıncalı Piyade‘dir. Ordu, 12 Mart Dönemi’nde yazdığı bir yazıya “fazlaca alınganlık” gösterince Mumcu hem hapis cezasına çarptırılmış hem de vatani vazifesini Ağrı, Patnos’da sürgün olarak geçirmişti. İşte bu kitap sayesindedir ki “Sakıncalı Piyade” hakim bir kurumu hakkaniyetle yönetmeyenlere karşı duran ve cezalandırılan kişileri anlatmak için kullanılan bir tabir olagelmiştir. Peki “Sakıncalı Sinema Yazarı” nasıl olunur? Anlatayım….
Türkiye “sesini yükseltmeyenlerin” ülkesi olduğu için “sakıncalı” olmak öyle zor değildir aslında. Benim de tek yaptığım doğru olmadığını düşündüğüm konularda, daha iyisinin yapılabileceğine inandığım meselelerde yönetime ve bazı “elit” sinema yazarlarına sesimi yükseltmekti. Hesap edemediğim elitlerin ve bizim oylarımızla SİYAD’ı yöneten kişi konumuna gelen insanın kincilikleri, muhalif seslere karşı olan toleranssızlıkları ve elbette demokrasiye işlerine geldiği nispette inanmaklıklarıydı. Olayların fitilini Sofya Film Festivali’nin ardından yönetime yaptığım şu başvuru ateşledi.
Bildiğiniz gibi 4-13 Mart tarihleri arasında gerçekleşen Uluslararası Sofya Film Festivali’nde FIPRESCI Jürisi olarak görev aldım. Benimle birlikte görev yapan diğer jüri üyeleri İtalya’dan Gabriele Barrera ve Bulgaristan’dan Yordan Todorov idi. Festivalin son bölümünde Klaus Eder de bize katıldı.
Konuyu size iletmeden önce onlarla görüşerek beni öteden beri rahatsız eden bir sorunun varlığından emin oldum. Sanırım 5 senedir (ya da daha fazla) FIPRESCI üyeliği için başvuru yapıyorum. 5 sene sonunda görev yaptığım uluslararası festival sayısı yalnızca iki (rakamla 2). Her ne kadar bu birlikte görev yaptığım jürilerle –üstelik benden genç olmalarına rağmen- kıyaslandığında çok küçük bir rakam olsa da, şikayetim kesinlikle bu konuda değil.
Şikayetim, bu yıllar boyunca karşıma çıkan standart dışı, kendimi ikinci sınıf hissetmeme yol açan bir uygulama. Kendisi aracılığıyla başvuru yaptığım yıllar boyunca …’in bana ısrarla yılda yalnızca bir festivale gidebileceğim, hatta başvuru yapabileceğimi söylemesinden ibaret ama oldukça etkili bir uygulama. Oysa gerek Sırp, gerekse İtalyan sinema yazarları arkadaşlarımın her yıl birden fazla festivale katılabildiğini gayet iyi biliyorum. Öyle ki Gabriele Barrera, Bulgaristan’ın ardından doğrudan Selanik’e geçip orada da FIPRESCI jüriliği yapacaktı. Üstelik kendisinin bekleyen iki başvurusu daha olduğunu söyledi. Rakamın dörde kadar yükselebilme ihtimali var yani.
Bu durumu Klaus Eder ile görüştüm. Kendisine Türkiye için böyle bir kota olup olmadığını sordum. Kendisi kesinlikle böyle bir şey olmadığını, zaten …’in de zaman zaman birden fazla festivale başvurup gidebildiğini belirtti.
…’in bana tek festival kısıtlamasıyla ilgili yolladığı mailler bende hala mevcut. Açıkçası uzun zamandır – mesela özellikle Bratislava’da beraber jürilik yaptığımız Sırp sinema yazarı arkadaşım ben bir yılımı doldurmak için gün sayarken jüri olduğu bir başka festivalden mesaj attığında – bu konuda Türk sinema yazarı olarak kendimi aşağılanmış ve hakkı gasp edilmiş hissediyordum. Sizlerden bu konudaki hassasiyetimi paylaşmanızı bekleyemem ama bir SİYAD üyesi olarak talebim, pozisyonlarınızın gerektirdiği biçimde konuya açıklık getirmeniz ve FIPRESCI jüriliğiyle ilgili eşitsizlik yaratan bu keyfi kısıtlamayı kaldırmanızdır.
Konuya açıklık getirilmesi talebim birilerini ve ona yakın kafa ve misyondaki diğerlerini çok kızdırmıştı. Yine de yönetim bazı girişimlerde bulundu ve üyelik başvurusuyla ilgili süreç iyice şeffaflaştı. Gelecekte jürilik için başvuru yapacak olanlar benim yaşadığım sıkıntıları artık yaşamayacaktı.
Ardından yönetimin bazı tasarruflarıyla ilgili bir takım fikir ayrılıklarım oldu. Fikirlerimi hakarete varmayan sertlikte ortaya koydum. Bu noktada iktidarla elitler arasında hemen bir ittifak kuruldu bana karşı. Yönetimin başındaki kişi önce gücünü göstermek için SİYAD yahoo mail gruba hakaret etmekten çekinmediğini gösteririr mailler yolladıktan sonra, – sırf beni aşağılamak için sanırım – yukarıdaki başvuruma kızan bir üyenin ne kadar “sevimsiz” olduğum ve İngilizce bilmediğimle ilgili serzenişlerde ve hatta akıl sağlığımla ilgili ithamlarda bulunduğu şikayetini dikkate alıp, hiç bir yönetim kurulu üyesinin fikrini almadan beni Haysiyet Kurulu’na verdi. Haysiyet Kurulu’na diğer üyelerin onayını aldığını söylemişti ama bu konudan haberdar olamayan üyeler olduğunu ben tespit etmiştim ki, bunun adı basbayağı entrika idi.
Hakkımı aradığım için Haysiyet Kurulu’ndaydım. Şaşkındım. Kuruldaki üyeler haliyle cezayı gerektirecek bir durum olmadığı gördüler ama işgüzarca bir tavırla, sanki bir çocukla muhattaplarmış gibi bana davranışlarımla ilgili bir nasihatta bulunup bana göre başka türlü bir “aşağılama” yoluna gittiler.
Ve son olarak… 2012 yılındaki festivallerle ilgili yaptığım FIPRESCI jürilik başvuruma gelen yanıt:
SİYAD Başkanı Tunca Arslan’ın önerisi ve yönetim kurulunun genel eğilimi doğrultusunda, uluslararası festivallerin Fipresci jürilerinde Siyad üyesi sıfatıyla görev almanız uygun bulunmamıştır.
Bu mailin üstüne SİYAD Yahoo mail grubuna tüm sinema yazarlarına ulaşmak üzere şöyle bir mesaj atıp bana gelen yanıtı kendileriyle paylaştım.
Nasıl bir başkana sahip olduğunuzu bilmek, nasıl yönetildiğinizi görmek hepinizin hakkı diye düşündüm…
FIPRESCI jüriliğiyle ilgili başvuruma gelen yanıt….
…….
Eğer tüm yönetim kurulu üyeleri böyle bir karara katıldıysa, onlar adına bizzat ben utanıyorum. Demokrasinin ruhuna el fatiha…
SİYAD kalıcı, bu yönetim geçici olduğu için istifa etmiyorum…. Onlar çıkarsın beni, bunun utancı da onların olsun…
Bugüne dek üç kez uluslararası festivalde, sanırım üç kez de yerel festivallerde jüri üyeliği yaptım. Türkiye’nin önemli gazetelerinde sinema yazarlığı yaptım. Adı sanı bilinen bir yazarım, dergiciyim. Kurduğum blog Türkiye’nin en büyük festivallerinin medya sponsoru. Bu saatten sonra SİYAD yönetimi benim sinema yazarlığı ya da jürilik kabiliyetim hakkında neye dayanarak böyle bir karara varıyor bilmiyorum. Ama bu kararın yerel festivaller için de geçerli olacağını tahmin etmek güç değil. Yani bu yönetim beni ülke içindeki festivallere de jüri atamayacak. Ben bu kafadaki bir anlayışın verdiği cezaya layık görülmekten gurur duyuyorum. Ve demokratik bir süreçle yani benim de oyumla elde ettikleri gücü bana karşı kullandıkları için gerçekten onların / onun yerine ben utanıyorum.
Yakında yazıda geçen diğer yazışmaları da paylaşırım sizlerle. Kimseden gizleyecek saklayacak bir şeyim yok. Korkum ise hiç yok.