“Aşkın Yaşı Yok” isimli romantik komedi filminin afişine bakıldığında, filmin adının da yardımıyla, az çok filmde nasıl bir hikaye ile karşılaşılacağını kestirmek mümkün. Ağzında bir don ile oturan genç erkek(Justin Bartha), hemen yanında oturan ve eli çocuğun bacağında olan orta yaşlarda bir kadın(Catherine Zeta-Jones). Çocuğun ağzındaki muhtemelen Jones’un donu, ve filmde de o donun yer değiştirme hikayesini izleyeceğiz. Afişin ilginç yanı ise, oturan karakterlerimizin hemen sol taraflarındaki Ortaköy manzarası. Filmdeki İstanbul sahnelerinde ise Saadet Işıl Aksoy’u görmek mümkün.
Turgay Özçelik
Film, 40 yaşında iki çocuk sahibi bir kadın ile 25 yaşında genç bir erkeği yan yana getirerek, bu ikisi arasında bir aşkın mümkün olup olmadığı sorusunu soruyor. Kadın, yani Sandy, kendisini aldattığını öğrendiği kocasından ayrılıp, o güne kadar yaşadığı banliyo hayatını terkederek, kendisini çocuklarıyla beraber New York’a atıyor. Burada yeni bir hayata başlayan Sandy, bir spor programında işe giriyor. Sandy’nin kiraladığı evin alt katındaki cafede çalışan Aram Finklestein bir süre sonra, iki çocuklu Sandy’nin hayatına dadı statüsüyle giriş yapıyor. Filmin ilerleyen bölümlerinde ise Aram’ın bu statüsünde elbette değişiklikler oluyor, ve Sandy ile birbirlerine aşık oluyorlar.
“Aşkın Yaşı Yok”, bir romantik komediden beklendiği gibi eğlenceli ve zararsız bir film değil. Öncelikle filmin kadınlara yaklaşımı çok geri, hatta kadın düşmanı olarak bile etiketlenebilir. Şöyle ki; filmin öyküsünün çıkış kaynağı olan orta yaşlı seksi, olgun kadın ve gencecik, taptaze yakışıklı bir erkeği yan yana getirme fikri, kadınların salt cinsel bir arzu nesnesi olarak görüldüğü pornografik kültürün ürettiği “milf” fantezilerine uygun bir şekilde hazırlanmış. “Milf”, aynı filmdeki Catherine Zeta-Jones’ûn canlandırdığı Sandy karakteri gibi, orta yaş ve üstünde kadınları ifade etmek için kullanılan bir terim. Porno ile ilgili yapılan bir araştırmaya göre de, en çok ilgi gören porno türlerinden biri. Hani hatırlarsınız, “Amerikan Pastası” serisinde de, karakterlerden birisi arkadaşının annesiyle yatıyordu. Bu da aynı fantezinin bir parçası.
“Milf” olayı, filmde de dile getiriliyor. Aram’ın, ona göre daha serseri olan işyeri arkadaşı, Sandy’e kiralayacağı evi gösterirken ifade ediyor fanteziyi. Daireyi gezdirirken Sandy ile beraber olma hayalleri kuruyor. Ama ortada böyle bir hayal varsa, tabii ki bunu filmin esas oğlanı gerçekleştirmeli. Tabii aynı fantezi durumu, karşı taraf açısından, yani orta yaşlardaki kadınlar açısından da mevcuttur muhakkak ki. Genç, hatta yeni ergen erkeklerle birlikte olmak, monoton hayatlarındaki arzularından biri olabilir. Yani kısaca filmin hikayesi, cinsel fantezilerin üzerine kurulu. Hikayenin sinemaya aktarılış biçimi de, bu durumu destekliyor.
Filmin kadın karşıtı tavrı bununla da kalmıyor. Aram garsonluğun yanı sıra, Kadın Araştırmaları Merkezi’nde de çalışıyor. Tahmin etmek güç değil, bu tip yerler feminist düşünceyi benimseyen kadınların mücadele verdikleri alanlar. Filmimiz, Aram üzerinden, feminizmle de bir güzel dalgasını geçiyor. Aram’ın, kurum ile yaptığı iş görüşmesinde, “aldığınız eğitim dışında, sizi bizim için uygun kişi kılan bir özelliğiniz var mı” diye bir soru geliyor, kurum çalışanı kadından. Aram’ın cevabı ise şu oluyor: “Annemin pedlerini ben alırdım.” Bu cevabın üzerine kadın onu hemen işe alıyor. Bu sahnede açık açık feministlerle dalga geçiliyor. Üstelik bu tavır, Aram’ın orada çalıştığı süreleri gösteren sahnelerde de devam ediyor.
Kadın Araştırmaları Merkezi’ndeki savunma dersleri sahnesinde, uzakdoğulu ve Kızılderili kadınlar üzerinden espri yapılan bir sahne mevcut. Bu tavır, Aram’ın dünya turuna çıkıp, yanında evlatlık bir çocukla geri dönmesiyle yan yana geldiğinde, filmin rahatsız edici batı merkezci ve ırkçı tavrı ortaya çıkıyor. Dünya turuna çıkan, dünyayı daha güzel bir hale getirmeye çalışan, idealist Aram, gittiği yerlerde İngilizce öğretir çocuklara, erzak dağıtır, bir tanesini de evlat edinir. Çünkü bu davranış biçimi, “hayvanları severim” cümlesi ile aynı mantığa çıkıyor bir süre sonra. Avrupalılar, Amerikalılar evlatlık edinerek, ya da yardım yollayarak üzerlerindeki sorumluluktan, ya da vicdan azaplarından kurtuluyorlar sadece, bunun dışında oradaki insanların yoksulluklarının, ya da yoksunluklarının sürmesini sağlayan sisteme hizmet etmeye devam ediyorlar. Aram da aynısını yapıyor. Onun o çocuğu evlatlık alması, onun ne yüce gönüllü, ne olgun bir insan olduğunu gösterecek izleyiciye. Ama bunun dışında birçok şey de gösteriyor beraberinde.
Üstelik filmin isminde savlanan düşünce, yani “aşkın yaşı yok” iddiası filmde yalanlanıyor. Birlikte oluyorlar olmasına, ama Sandy “büyü de gel” deyip, gönderiyor Aram’ı “80 Günde Olgunlaşma Dünya Turu”na. “Aşkın Yaşı Yok”, hiç de öyle kendisinden beklenildiği gibi, gülünüp geçilecek bir film değil aslında. Çünkü iyi niyetli değil.
“Aşkın Yaşı Yok”(The Rebound)
Yönetmen: Bart Freundlich
Senaryo: Bart Freundlich
Oyuncular: Catherine Zeta-Jones, Justin Bartha, John Scheneider, Joanna Gleason
Yapım: ABD, 2010, 95 dk.