Vicdanla ilişkiler ancak özünde ona adını veren canlıyla oldukça ters düşen “insanlık” kavramını ele alıyor yönetmen Agnieszka Holland yeni filmi Pokot (Spoor) ile. Olga Tokarczuk’un kitabından uyarladığı hikayede kasabadaki avcıların teker teker avlanması ardındaki gizemli gerçek anlatılıyor.
Kasabanın dışında yalnız yaşayan yaşlı kadın Janina Duszejko’nun (Agnieszka Mandat-Grabka) evinde başlıyor hikaye. Diğer canlılarla oldukça yakın bir ilişki kuran Duszejko’nun çok sevgili köpekleri bir gün ortadan kayboluyor. Aradan geçen kısa bir sürenin ardınsa da yine gizemli şekilde ölen komşusunun cesediyle karşılaşıyor Duszejko. Ve bu olayın ardındansa komşusu gibi avcı olan, zevk uğruna ormandaki canlıları katleden diğer kasaba sakinleri de ortadan kaybolmaya başlıyor. Dostları Matoga (Wiktor Zborowski), Dyzio (Jakub Gierszal) ve Dobra’nın da (Patrycja Volny) nefret beslediği bu insanların ölümünün ardındaki gerçeği öğrenmek için yardımıyla Duszejko kolları sıvıyor.
Doğayla, canlılarla iç içe bir polisiye olan Pokot temponun kolay kolay düşmediği bir hikaye anlatıyor bizlere. Direkt olarak eyleme geçen Duszejko’nun bir ikilem yaşamaması dikkat çekiyor filmde. Zira canlılara zarar verdiği gerekçesiyle karşı çıktığı insanlar arasında bir yer ediniyor kendine. Onlar gibi canlılara zarar vermeye başlıyor, onlardan biri haline geliyor. Ancak film bu mesele üzerinde durmaya gerek görmeyerek finale dair ipuçları verdiği gibi canlıların en temel hakkı olan yaşama hakkının da dışına çıkmış oluyor farkına varmadan. Zira özünde avcılık karşıtı bir film gibi görünse de Pokot, sonunda bir intikamcının nefret dolu macerasına dönüşüyor.
Yönetmen Agniezka Holland’ın Polanya’nın güzellikleriyle süslediği tempolu polisiye Pokot, bizlere her ne kadar Captain Fantastic’te , Daniel Blake’te yaşadığımız hisseleri tekrar yaşatsa, Jonas Jonasson’un The 100 Year-Old Man Who Climbed Out the Window and Disappeared’ındaki gibi mutlu bir sonla veda etse de “Savunmasız avların hayatını korumak için başka avcılar öldürülmeli mi?” sorusunu kendine sormaktan yerine intikam duygunu tasvip etmesiyle –en azından benim gözümde– amacından sapıyor. Bir polisiye olarak gayet keyifli, ancak son sözüne kesinlikle katılmıyorum.