BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Öne Çıkanlar

Pazar Geyikleri: Gece Gündüz vs. Cehennem Silahı

gece gündüz settar tanrıöğen sarp levendoğlucehennem silahıküçük ben

Maskeli süper kahramanlar vardır ya hani iki kimlikli, iki şahsiyetli; Tersninja da öyle olsun istiyorum. Bazen site gibin olsun, bazen blog gibin. Pazarları blog olsun, geyik yapalım gönlümüzce. Landlord eteğindeki taşları döksün, kişisel hezeyanlarıyla sizi usandırsın. Yeri gelsin Tersoninja’ya bağlansın hayatın anlamı (ya da anlamsızlığı) üstüne lakırdılar edilsin. Ama bu pazar Landlord’un ajandasını karıştıralım, geçen hafta neler yapmış bir ona bakalım…

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Mevcudiyetini sürdüren onca dine ve bu dinlerin sunduğu yaratıcı modeline karşın, günümüzün en kudretli tanrısı “para” gibi geliyor bana. Paraya tapanların en büyük ibadeti tüketmek olunca bu modern inanç sisteminin ibadethanesi de alışveriş merkezleri olarak görülebilir. İşte bugün onlardan birinde, Esentepe Astoria’da basın gösterimi var. Normalde, hele ki pazartesi günü ve bu sıcakta kimse beni evden çıkaramaz ama öğleden sonra bir röportajım olduğu için her halükarda karşıya geçeceğim. Hazır yol parası vermişken, bir taşla iki kuş hesabı, filme de gideyim maliyeti rasyonalize edeyim diyorum. Giderken de Numan Serteli‘ye yazılarının telifi mukabilinde verilmek üzere iki adet Hellboy çizgi roman ve bolca DVD alıyorum yanına. Filmin adı Kayıp Yüzük / Closing the Ring. Film şimdiki zamanda başlıyor ama hikayenin özünü oluşturan hüzünlü aşk hikayesini II. Dünya Savaşı yıllarına dönüşlerle anlatıyor. Richard Attenborough‘nun yönettiği film, aslında öyle olmamasına rağmen, insana nefis bir roman uyarlaması tadı veriyor. oğun melankoli bu güzel havalarda ruhunuzu basmayacaksa, siz de gidin görün derim bu filmi.

Film bitince Numan Serteli’yle parapanların (parapan: paraya tapan) ibadethanesini içeriden tavaf ediyoruz. Mecburen tavaf ediyoruz çünkü bu her parapan ibadethanesinde olduğu gibi yürüyen merdivenlerin yerleşimi sizi her dükkanın önünden geçirmeyi mecbur kılıcak şekilde tasarlanmış. Numan birden Mavi Jeans’e dalıyor, aman diyorum Numan’ı da yitirdik, buranın havasına kapılıp parapan oldu çıktı. Çok geçmeden elinde bir poşetle çıkıyor ama poşetin içi boş. Meğerse benim getirdiğim kitap ve DVD’leri taşımak için poşet almaya girmiş içeri. Tam ninja yani. Böyle bir medeni cesareti bir tek annem gösterir zannediyordum oysa ben. Söylüyorum. “Yok, abi, ben de senden cesaret aldım ,” diyor. Var demek ki bizim de bir auramız.

D&R&a giriyoruz. Burası bir şey alıp almamanızla ve ne türler şeyler aldığınızla bağlantılı olarak kurtarılmış bölge sayılabilir. Ben DVD alıyorum üç tane. Ama indirime girenlerden tabi. Tanesi 2.5 milyon lira, korsanından ucuz yani. In Search Of Mozart isimli bir belgeselle ve Petter Naes‘in Mozart ile Balina‘sını (Mozart and the Whale) alıyorum. İki filmin de Mozart’la ilişkili olması ilginç. Üçüncü film uzun zamandır sahip olmak istediğim bir film: Nick Hornby‘nin aynı adlı kitabından uyarlana Sensiz Olmaz / High Fidelity. 12.90 ytl bayılıyorum tam ama World’e 12 taksit yaptırıp cimri personamın sesisini kesiyorum. Bu kez isminde Mozart yok filmin ama yine de müzikle alakalı.

Cihangir’deki favori mekanım Baykuş’un yolun tutuyorum. Canım ciğerim, Hürriyet Cumartesi yazarı Popvirüs Tolga Akyıldız‘ın mekanında Tayfun Hancılar ile randevum var. Tayfun Hancılar bir onkolojist. Merak etmeyin, çok şükür bir hastalığım yok. (Bildiğim kadarıyla tabi.) Randevumuzun sebebi Doktor’un çıkardığı yeni albüm. Esquire benden bu konu üzre bir röportaj yapmamı istiyor kendisiyle. Yapıyorum. Söylememe gerek var mı bilmem ama ayak üstü tedavi bile ettiriyorum kendimi. Yakalamışız doktoru… Baykuş öğle saatinde bile meşhurların mekanı. Arka masamda müzik sektörünün iki PR prensesi Nurbanı Anter ve Burcu Sarılar var. (Gergedan) Genç rock star Emre Aydın önümüzdeki masada. Küçük (9-10 yaşında) bir hayranıyla hoşbeş ediyor. Herhalde bir derginin ya da markanın “sizi sevdiğiniz sanatçıyla buluşturuyoruz” kampanyasının neticesi. Daha arka masa da Polis filminin İzmitli yönetmeni Onur Ünlü. İzmitli kısmı önemli, çünkü bu onu benim hemşehrim yapıyor.

meet the spartans

Akşam ev geç geliyorum ancak bir film seyretmeye takatim var, o da biraz aperatif olmalı… Meet The Spartans adlı filmi DVD olarak çıkaran Tiglon imdadıma yetişiyor. 300 filmiyle dalga geçen film Scary Movie / Korkunç Bir Film serisinin tadında. Carmen Electra çok yaşlanmış be, oluyorum filmi seyrederken. Oyunculardan biri daha tanıdık ama çıkaramıyorum. Sonra jeton düşüyor, o da yaşalanmış be, oluyorum. Zeyna’nın kankası Herkül bu. Yani Kevin Sorbo.

12 Ağustos Salı 2008

Beyoğlu Alkazar’da Fatih Hacıosmanoğlu’nun yönettiği Taş Yastık adlı filmin gösterimi var. Gitmeyi çok istiyordfm. Ama iki gün üst üste erken kalkmak bünyeme zarar verebilir. Bünyem de bunun farkında ki sabah geç bir saatte uyanıyor. Dünün yorgunluğu da var tabi.

Bugün bolca iş yapıyorum. Bilgisayarın başından kalkamıyorum neredeyse. Ama günlerdir devam eden tadilat ve gürültü yüzünden komşularımı sık sık anmayı ihmal etmiyorum. Bir ara gidip mis gibi şehriye çorbası yapıyorum kendime. Hazır domatesler az hormonluyken istifade etmek lazım. Öyle akşam oluyor. Yengeniz arıyor yine mesaide imiş. Yemekte ben ve Burgaz Yaşüzüm başbaşayız yine. Samime Sanay’ın kendisi değil ama şarkıları eşlik ediyor.

millenium

İkinci sezonun sonuna geldiğim Millenium’dan iki bölüm seyredip yatıyorum. Millenium, X-Files’ın yaratıcısı Chris Carter biz de çok bilinmeyen dizisi. CNBC-e’de ilk sezonu oynamıştı ama gerisi gelmedi. Dizi Frank Black adlı emekli FBI ajanının 2000 yılının arefesinde iyice yükselişe geçen kötülüğün ve bu kötülüğün görünne yüzü seri katillerin izini sürmesini konu alıyor. Kötülüğü saptama ve tanımlama konusunda özel güçleri ve görüleri olan Frank Black kendisi gibi sıradışı kişilerin bulunduğu Millenium denen bir grubun üyesi.

13 Ağustos Çarşamba 2008

Bugün Star Wars: Klon Savaşları’nın gösterimi var. Gitmeyi çok istiyordum. Hep çok isterim zaten ama dedim ya bünye almış kontrolü eline. (Ama haftasonu Caddebostan AFM Budak’a gidip gece matinesinde seyrediyorum filmi.) Onun yerine harika bir çin filmi seyrediyorum evde: Assembly / Ji Jie Hao. Xiaogang Feng’in yönettiği filmde 1940’lı yılların sonundaki Çin İç Savaşı’nda yaşanan trajik bir olay hikaye ediliyor. Yüzbaşı Guzidi ve 46 adamı kuralları ihlal ettikleri gerekçesiyle en ön cephede yer alan bir mevziyi korumakla görevlendirilirler. Geri çekil borusunu duyana kadar düşmana karşı koyma emri alırlar. Ama geri çekilme borusu hiç duyulmaz. Guzidi’nin az sayıdaki adamdan ve mühimmattan oluşan birliği güçlü düşman karşısında yavaş yavaş erir. Assembly’nin savaş sahneleri Er Ryan’ı Kurtarmak filmindekilerden aşağı kalmıyor.

babam 2

Günün geriye kalanında ne yaptım, bakalım. Çalıştım, dolaptaki çürümeye başlayan meyvelerden (erik, şeftali,armut) komposto yapma denemesine girdim (sonuç başarılı oldu, ertesi gün kompostonun tadına bakan eşim, rahmetli babamın huylarının bana geçtiğini söyledi.), Millenium’un bir iki bölümünü daha seyrettim4-4-2 için bir yazı yazdım ve saat dokuz olunca Bostancı’nın yolunu tuttum. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın maçlarını D-Smart veriyormuş çünkü.

14 Ağustos Perşembe 2008

Bugün Alexandra Aja‘nın Aynalar / Mirrors filminin gösterimi var. Gitmeyi çok istiyordum. Gerçekten. Aja son dönemde izlediğim en yetenekli korku filmi yönetmenlerinden. The Hills Have Eyes / Tepenin Gözleri gayet başarılı bir filmdi. Biz de yalnızca DVD olarak yayınlanan Yüksek Tansiyon / High Tension ise tek kelimeyle inanılmazdı. Vizyona girince nasıl olsa seyredeceğim için dert etmiyorum aslında bu filmin gösterimine gidememiş olmayı.

Öğleden sonra Taksim’e gidiyorum ama. İbrahim Altınsay’la röportajım var şimdi. Aslında röp biraz daha erken olsa kalkar gösterime de giderdim. Demişti ya, maliyetleri rasyonalize etme hesabı.

Burger king’s batmobile

Taksim’de Burger King’e giriyorum. Elbette bir şey yemek için değil. Mcdonalds, Burger King, Kentucky falan asla hitap etmez bana. Hamburgeri Türk işi hamburgerciden yemeye alışığım ben. Mesela Kızılkayalar… Peki o zaman ne işim var Burger King’de. burger King’in çocuk menü promosyonlarının hastasıyız efendim. Şimdi de Batman oyuncakları veriyorlarmış. Girdim, verdim parasını, aldım hepsini. Şimdiye kadar çıkan çoğu oyuncağı almışımdır, ya da bana almışlardır. Batman, Örümcek Adam, Fantastic Four, X-Men… Koca herifsin mi dediniz… Baby, ben Panini’nin futbolcu çıkartmalarını bile hala biriktiriyorum, ne diyosun sen…

Üstüdar’daki vapur iskelelerinin önündeki gazete bayilerinin tezgahlarından indirime girmiş dergilere bakarken Barbi’yi arıyorum. “Akşam ne yapıyorsun gel, yemeği biz de yiyelim, yengen yine mesaideymiş.” O da zaten bana gelmeye niyetliymiş. Eve giderken hiç adetim değildir ama bizim sosyete manavından karpuz alıyorum. Kilosu 1 milyon. İçim acıyor ama evde karpuzu yerken dualar ediyoruz Barbi ile manava. “Lan, diyorum bu zenginler bütün yaz böyle karpuzlar yiyor demek. Benim bütün yaz aldığım karpuzları toplasan bu etmez.” En son taa Sinop-Ayancık’tan bir karpuz alıp getirmiştim. Karpuz almak için gitmedim oralara tabi, Karadeniz turu yapıyordum kendimce, gönlümce. Bu o karpuzdan bile iyiydi be kardeşim. Artık karpuzu sosyete manavından alacağım ben. Haberiniz olsun, görünce “bak, bu orta direk ayağı çekiyor ama sosyete manavından alışveriş ediyor” demeyin.

Akşam Ben, Barbi ve Burgaz YaşÜzüm takılıyoruz. Fonda Orhan baba “Batsın Bu Dünya” diyor. Şimdi herkes söylüyor o şarkıyı ama “Batsın Bu Dünya” diyen ilk zat Orhan baba idi. Sırf bu yüzden saygıyı hak ediyor. Yengeniz de yetişiyor sofraya neyse ki. Karpuza o da bayılıyor. “Kilosu 1 milyon,” diyorum. Anlamıyor tabi. Bu devirde meyve sebzenin raicini bilen kadın mı kaldı ki o anlasın.

15 Ağustos Cuma 2008

Bugün Jet Li‘nın oynadığı Üç Hanedan: Ejderin Dirilişi filminin gösterimi var. Gitmeyi çok istiyordum. Gerçekten.

Madem evde kaldım bugün değişiklik yapıp evde DVD seyredeyim, diyorum ben de. Bakıyorum neler seyredebilirim diye. İnsanlık Hali – Only Human geliyor elime. As Sanat’dan DVD olarak çıktı, yeni. Uzun süre önce bir festivalde seyretmiştim sanırım, gülmekten helak olmuştum. Gülmeye ihtiyacım olduğunda seyrederim, geç. In The Mouth Of Madness / Çılgınlığın Ötesinde. (Tiglon-yeni) Üç kez izledim Carpenter’ın bu şahaserini, yine izlerim ama, sonra, muhtemelen gecenin bir karanlığında. Aslında geçen gün Gittigidiyor’dan aldığım Tashi Miike’nin 6 bölümlük MPD-Psycho adlı dizisini seyredebilirim. (Ne oldu, dibiniz düştü sanki!) En sonundan Kanal D’den çıkmış bir Hong Kong aksiyonunda karar kılıyorum. Soi Cheang’ın yönettiği Dog Bite Dog / Kuyumu Kazma. Gözde aktör Edison Chan’in oynadığı film Kamboçyalı bir kiralık katille Çinli bir polisin ölümüne mücadelesini konu alıyor. Türünün başyapıtları arasında anılmayı hak ediyor film. Nefretin, şiddetin, maço rekabetinin böylesine başarıyla sergilendiği bir film az bulunur çünkü. Üstelik bunu bir derinliği olan karakterle ve her şeye rağmen duygusallık katarak becermiş Sui Cheang.

Bugün buranın semt pazarı var. Biraz Cuma ritüelini, biraz da haftalık meditasyon seansımı gerçekleştirmek içih pazara çıkıyorum. Detaylara girmeyeceğim ama epey şey alıyorum. Mürdüm eriği, domates, kırmızı biber falan filan… Eve dönünce tavuk yapıyorum kendime. Pazardan aldığım kırmızı biberi, domatesi, bir baş soğanı koyunca içine enfes oluyor. Kendimi Jamie Oliver gibi hissediyorum. Sonra Jamie Oliver kimmiş diyorum. Sonra da bu son dediğimi duyan oldu mu diye gayri ihtiyari çevreme bakıyorum.

settar tanrıöğenroger murtaugh

İşlerim bitince televizyona takılıyorum. KanalD’de Gece Gündüz diye bir dizi. Settar Tanrıöğen’le, Murat Daltaban’ı görünce zapping’i unutuyorum. Önce Daltaban’ın Hırsız Polis dizisindeki rolünün aynısı üstlendiğini görünce şaşırıyorum. yine kumarbaz kardeş… Diziyi seyrettikçe apışıyorum. Adamlar almış Cehennem Silahı / Lethal Weapon filmlerinin karakterlerini ve mevzusunu uyarlayıp dizi yapmışlar yahu. Sarp Levendoğlu olmuş Martin Riggs (Mel Gibson), Tanrıöğen olmuş Roger Murtaugh (Danny Glover). İnanmazsınız, Leo Getz (Joe Pesci) bile var filmde. Senaryoyu Hülya İniş, Sevgi Saygı yazmış. Yuh, dedim. Yuh bana. Şöyle kolay bir piyasada, meteliğe kurşun atıyorsun. Valla yuh bana!

İlginizi çekebilir...

Basın Bülteni

“Herkes için Adalet” ilkesiyle 14. kez sinemaseverlerle buluşacak olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen, Pınar Altuğ Atacan...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et