İstanbul Film Festivali, Onat Kutlar’ın deyişiyle söyleyecek olursak 34. kez “şenlik” getirdi şehre bu sene. 19 Nisan’a değin sürecek olan festivalde birbirinden eşsiz filmler izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. Bu haftaki yazımızda festivalde öne çıkan bazı filmleri sizler için mercek altına yatırdık.
Benim de birçok sinemasever gibi merakla beklediğim Barbara‘nın yönetmeni Christian Petzold’ın yeni filmi Yüzündeki Sır (Phoenix); 2. Dünya Savaşı sonrasında Berlin’de geçen esrarengiz bir hikayeyi konu alıyor. Toplama kampında gördüğü işkence sonucu yüzünü kaybeden Nelly’nin kocası Johnny ile arasında bir poker müsabakasına dönüşen ilişkisi üzerinden gelişen filmde başrolleri, Barbara‘da olduğu gibi yine Nina Hoss ve Ronald Zehrfeld paylaşıyor. Film-noir türünü dönem filmi kalıbına dökerek işleyen Yüzündeki Sır‘ı sakın ola ki kaçırmayın.
Prömiyerini Cannes’da yapan İntikam (The Salvation); Dogma 95 hareketinden yetişen yönetmen Kristian Levring’in “çocukluk hayalim” dediği son uzun metraj denemesi. 1800’lerin sonlarına doğru Amerika’da ailesi yok edilen Danimarkalı Jon’un intikamını alması üzerine kurulu olan İntikam, westen mitini tersyüz eden bir yapıya sahip. Mad Mikkelsen’in Jon karakerinde boy gösterdiği bu ‘karşı-western’i kaçıranlar çok ama çok üzülecek.
Bu sene Berlin Film Festivali’nde yarışan Eisenstein Meksika’da (Eisenstein in Guanajuato); Rus yönetmen Sergey Eisenstein’in başyapıtı Potemkin Zırhlısı‘nın ardından, 1931’de film çekmek üzere Amerikali komünist yazar Upton Sinclair’in sponsorluğunda Meksika’ya gidişine ve orada geçirdiği döneme odaklanıyor. Fakat filme daha çok “sanatçının insan olarak portesi” demek daha olur sanıyorum. Çılgın bir sürrealist izlenimi veren sıradışı Eisenstein yorumuyla hayli eğlenceli bir seyir zevki sunan Eisenstein Meksika’da, aynı zamanda biçimsel olarak da dikkate değer bir yapıt.
Bir önceki filmi Genç ve Güzel (Jeune & Jolie) ile ‘cinsel kimlik’ üzerine yoğunlaşmaya başlayan Fransız usta François Ozon, Ruth Rendell’in romanından uyarladığı yeni filmi Yeni Kız Arkadaşım‘da (Une Nouvelle Amie) da aynı sorunu irdelemeye devam ediyor. Yakın arkadaşı Laura’nın hastalık sebebiyle ölümü üzerine Claire, onun çocuğu ve eşi David’le ilgilenmek zorunda kalır. David’in daha önce hiç bilmediği tarafıyla karşı karşıya kalan Claire, ona bu karmaşasında yardım etmek zorunda kalacaktır. Konusu itibariyle Dolan’ın Laurence Anyways‘ine benzetilen bu deneme, renk paletinden, kara-filmvari gizemli atmosferine değin her yönüyle Almodovar’a bir saygı duruşu niteliğinde.
***