Ülkemizde korku edebiyatının az sayıdaki örnekleri arasında gösterilen “Ölmez Adamların Evi” adlı romanın Hamdi Varoğlu tarafından yazıldığı bilinmekte, genel bir yanılgı ile Türk korku edebiyatı bibliyografyasında adı geçmektedir. Halbuki bahse konu olan kısa roman, Türk dostu Fransız yazar Claude Farrere’e aittir.
Fatih Danacı
Özellikle telif haklarının çok önemsenmediği – ki hala günümüzde yeterince önemsendiği söylenemez- Cumhuriyet sonrası yayıncılığında yayınevleri çıkarmış olduğu kitaplarda tecimsel ya da başka sebeplerden dolayı kitap yazarlarına (hem yerli hem yabancı) gerekli önemi vermemiştir. Bazen yazarın adını kullanmayıp yerli isim tercih ederken, bazen de popüler yabancı yazarların adını kullanarak piyasaya Türk yazarlar tarafından yazılmış kitaplar sürmüşlerdir. Benzer durum -kasıtlı ya da kasıtsız olarak- “Ölmez Adamların Evi” adlı kitapta da mevcuttur.
Kitap 1955 yılında Güven Yayınevinin “Meraklı Kitaplar Serisi”nin yedincisi olarak ülkemizde satışa sunulmuştur. İlk sayfasında ise Nakleden olarak –ki 50’li yıllarda çeviren tabiri yerine nakleden de kullanılmaktaydı- Hamdi Varoğlu geçmektedir. Ancak romanın asıl adı “La Maison des hommes vivants” (Yaşayan İnsanların Evi), ilk basım tarihi ise 1911’dir. Farrere, özellikle Kurtuluş Mücadelesi’nde Türklere destek veren ve memleketi Fransa’da Türkleri öven yazılar yazan, aynı zamanda ülkemizde pek çok tarih çalışmaları yayınlanan, Atatürk tarafından sevilen ve takdir edilen, Atatürk’ü takdir eden bir yazardır. Bu özelliklerinden dolayı Sultanahmet’te ismi, Türkçe okunuşuyla “Klodfarer” olarak bir sokağa verilmiştir. Farrere, tarihi çalışmaların yanında tarihi romanlar da yazarken, fantastiğe yaklaşan kitaplar da yazmıştır. İşte dilimize çevrilen ve inceleme konumuzu oluşturan “Ölmez Adamların Evi” de bunlardan biridir.
İncelememiz esnasında kitabın Türkçe baskısı referans olarak kullanılmış olup, hikayenin detayları ve özellikle sonu bahsedildiğinden kitabı okumayı düşününler için ufak bir uyarı yapmayı uygun görmekteyiz.
Anlatılan hikaye, öleceğini söyleyen ve akıl almaz olaylar yaşadığını dile getiren Fransız Yüzbaşısı Andre Narcy adlı ana karakterin ağzından aktarılır. Korku öykülerinde sıklıkla kullanılan birinci tekil şahıs anlatımı kullanılırken, ana karakterin bir görev için yaptığı yolculukta yaşadığı sıra dışı macera 36 bölümde anlatılır. Tüm bu süreçte şahit olduğu olayların ibret alınması gerektiğini, bir gün sonra öleceğini ve ölme sebeplerini sıklıkla vurgular.
Hikaye, 1909 yılında, Fransa’da Toulon civarındaki dağlarda yaptığı yolculukta metresi Madeleine ile tesadüf eseri karşılaşması ve onu takip etmesi ile başlar. Aşk ve sevgi hikayesini andıran başlangıcı, kısa süre sonra korku ve gizem unsurları ile çevrelenir. Bir anlığına görüp kaybettiği metresini arayışı esnasında kendisi de dağlık arazide kaybolur ve uyuduğu bir anda ihtiyar bir adam tarafından el feneri ile uyandırılır. Daha sonra ihtiyar adamın evine gider ve yaşlı adama benzeyen iki kişi daha görür. Böylece kitabın adını oluşturan adamların evine gitmiş olur. Üç ihtiyar ise aslında dede, oğul ve torununda başkası değildir.
İhtiyarlar, evin içinde gelişen olayların neticesinde uzun yaşamlarının sırrını anlatmak zorunda kalırlar. Uzun -hatta sonsuz- yaşamlarının sebebi büyü ya da sihir değil, tıbbi müdahalelerdir. Yaşlı hücrelerin yenilenmemesinden yola çıkarak, genç vücutların ölü hücreleri yenilemesi sonucuna ulaşır, böylece hayatta kalmak için genç vücutlara ihtiyaç duyarlar. Yani tıpkı bir vampirin kurbanlarına yaptığı gibi, gençleri, onların kanlarını kullanırlar. Zaten Yüzbaşı, bu durumu öğrendiğinde “kan emici adam” tabirini kullanır. Böylece konu salt vampir öyküsü olmasa da, yazarın bu ve benzeri vampirik benzetmeleriyle tema ölümsüzlükten, vampirliğe doğru bir sapma yapar, ki yazarın seçtiği cümleler bunu açıkça göstermektedir.
Zaman zaman tarihi anlatımlarla beraber, son bölümlerinde hafiye romanlarındaki detay olgusuna önem veren ve çoğunlukla fantastik bir korku öyküsü olan kitap, aynı zamanda dönemine göre öncü olan tıbbi müdahalelerden başka bilimkurgu öğeleri de barındırmaktadır (klonlanma ve ışınlanma gibi) . Kitapta ölümsüzlüğün kaynağı olarak kendilerinden önceki kimya ve simya uzmanı olan bir kişi gösterilir, o ve yaptıkları övülürken, tıp adamları da yerilir. Hatta ölümsüzlük olgusunu üstatlarından da önceye, çok eskilere dayandırır. Yani öykü pek çok türün sentezi olarak gösterilebilir. (Bu hükme kati olarak varmadan önce kitabın orijinal basımının okunması gereklidir)
Neticede genç kalmak için genç kadın ve erkeklerin kanlarına ihtiyaç duyarlar, tam olarak ifade edilmese de onların kanlarını kendilerine neşrederler. Ancak üç kardeş ölmez olmanın vermiş olduğu güce rağmen (hatta hipnoz güçleri vardır, kurbanlarını bu yolla çağırır, hafızalarını silerler) insancıldırlar, insanları öldürmezler. Varlıklarını gizlemek ve ölümsüz olmalarını sağlayan sırlarını idame ettirmek için dağlarda yaşarlar, düzenli olarak yer değiştirirler.
Ana karakter olan Yüzbaşı altı saat geçirdiği ölmez adamların evinde, onların sırlarını öğrenir, bu esnada sevgilisi Madeleine’i görür. Tüm sırlarını öğrenmişken de, serbest kalması imkansızdır, ancak ölmez adamlar tarafından öldürülemez de. Bu sebeple hipnoz ve tam olarak ifade edilmeyen bir yolla Yüzbaşı’nın kopyası yaratılır ve dağlara gönderilerek, Yüzbaşı’nın kaybolduğu yoldaki uçurumdan aşağı düşmesi sağlanır. Cesedi bulunur ve cenaze merasimi gerçekleşir, toprağa gömülür. Bu esnada gerçek Yüzbaşı da yaşlanır. Kendi mezarı üzerinde yatarak ikinci ölümünü, yani kitabın başında bahsettiği ölümü bekler.
Yazar, pek çok türe değindiği gibi, klasik korku parametrelerini kullanmayı da ihmal etmemiştir. Gizemli yabancılar, tekinsiz evler, ölüm ve ölümsüzlük öğelerini kullanırken, kurduğu karmaşık türleri barındıran hikayesi içine aşkı da ekler –ancak bahsedilen aşk evlilik dışı yaşanan, kaçamak bir aşktır-.
Kitap döneminin ilerisinde olan, özellikle barındırdığı bilimkurgusal temelleri ile önemli bir çalışmadır. Bundan ziyade kitabı, “Le Fantome de l’Opera” (Operadaki Hayalet) ın yazarı Gaston Leroux’a ait vampir örnekleri “La Poupee Sanglante” (Kanlı Bebek, 1923) ve “La Machine a Assassiner” (Cinayet Makinesi, 1923) nde olduğu gibi bir vampir eseri olarak da değerlendirmek mümkündür. İlginçtir ki, fantastik ve korku edebiyatı geçmişi pek de köklü olmayan Türkiye’de Ali Rıza Seyfi’nin “Kazıklı Voyvoda” (İlk basım 1928) sı ile Kerime Nadir’in “Dehşet Gecesi” (1958) adlı eserinin yazıldığı zaman aralığında bizim üretimimiz olmayan ancak vampir öğeleri barındıran çeviriler bulmak mümkündür. Mayk Hammer serilerinde psikopat, akıl hastası ve şizofren vampirleri anlatan örneklerden başka, ölümsüzlük yolunda vampirik eylemler işleyen, konusu itibariyle ilginç bir çalışma olan “Ölmez Adamların Evi” de bunlardan bir tanesidir.
KAYNAKÇA :
Ölmez Adamların Evi, Claude Farrere, Güven Yayınevi, Türkiye, 1955
Science-Fiction The Early Years, Everett F.Bleiler, USA, 1990
http://fr.wikipedia.org