Evlenmek, aile kurmak, âşık olmak, çevreye fazla olmak, eğitmek, yaşlanmak, çaresiz kalmak ve belki de kısaca “yaşamak ya da ölmek” üzerine yazılmış en güzel metinlerden Olive Kitteridge; HBO’nun 2014 tarihli dört parçaya ayrılmış 239 dakikalık mini dizisi. Tek kelimeyle kusursuz.
Olive Kitteridge ortaokul matematik öğretmeni, orta yaşlı bir kadın. Taşrada, göl kenarında, kocasıyla uzun zaman önce aldığı arazideki mütevazı evinde yaşamakta. Eşi Henry (Richard Jenkins) kasabanın eczacısı. İnsanlara hep güler yüzle yaklaşan, samimi, olayları iyi tarafından görmeye alışık, karısını çok seven, mütevazı bir erkek. Christopher bu ikilinin on üç yaşındaki oğlu. Büyük ihtimalle başka okul olmadığı için annesinin çalıştığı kurumda eğitim gören, ne parlak ne kötü, mütevazı bir öğrenci. Üçünü beraber bol bol masada görüyoruz ancak bu tabloya uymayan, mütevazı olmayan biri var: Olive.
Olive çevresindeki herkesten zeki olduğunu düşünüyor, büyük ihtimalle de öyle. Gerekli ya da gereksiz hiçbir nezaket kuralına yüz vermiyor, her zaman ilk düşündüğünü ve doğruluğundan emin olduğunu söylüyor. Zor bir insan. Kocasının aşkına kayıtsız, oğlunu daha iyi olsun diye tartaklayıp duruyor, çevresindeki herkese tabiri caizse ayar verip duruyor. Günler Maine’de böyle akıp geçerken, içinde fırtınalar kopuyor. Onu sivri dilli, asabi ya da ters diye nitelendirmek kolay. Oysa o kendini tuttuğu için böyle. Aksi, tüm çevresi için deprem niteliğinde olur ama bilmiyorlar. Biz biliyoruz, muhteşem Frances McDormand’ın gözlerinden okuyoruz. Çevresi geğirdiğini düşünüyor oysa çıkan ses tamamen psikolojisiyle ilgili. Gerildiğinde diyaframı hareketleniyor, midesi kasılıyor ve öğürüyor. Sinir krizi geçirmek yerine çıkardığı ufacık bir ses. Gerçek hayatta nadir de olsa rastlanan bu detay, karakteri ete kemiğe bürüyen onlarca dokunuşundan biri senaristlerin.
Olive Kitteridge evli olmanın, evli kalmanın zorluklarını hikâyesine serpiştirmiş, parçaları takip etmemizi istiyor. Aslında hiçbir temasını kör göze parmak misali öne çıkarıp dikte etmiyor. Uzun bir dönemi, neredeyse yirmi beş yılı, zamanda serbestçe atlayarak anlatırken; bize anlar sunuyor ve o anlardan yakaladıklarımız insan hayatı üzerine etkileyici tespitlerle dolu. Evlenmek zor, evli kalmak daha da zor. Kitteridge ailesinin iki kuşağının yaşadıklarıyla birçok değişkeni gözler önüne seriliyor bu dayatılmış kurumun. Çocuk sahibi olmak, bir çocuğu büyütmek, okutmak, aklı erdikten sonra onunla anlaşabilmek ne demek, nasıl olur; doğmamışından doktor olmuşuna farklı yaşlarda beş çocuk üzerinden örneklendiriliyor. Ebeveynler çocukları için ne düşünür, çocuklar ebeveynleri için ne, her iki bakış açısını da gerçeğe en yakın haliyle gözler önüne seriyor.
Aşk, yasak aşk, alenen yasak aşk, arzular, arzular… Olive ve kocası Henry, evlilik dışı duygulara kapılıyor. Olive’inki çok güçlü, gerçek bir tutku. İş arkadaşı Jim O’Casey’e (Peter Mullan) âşık. Henry’i terk edip onunla birlikte olmak istiyor fakat evli kalmak için direniyor. Doğum günü sahnesi kalp kırıcı. Henry ise kendine, sosyal kişiliğine de uyacak şekilde yaralı bir kuş, eve alınması gereken bir kedi buluyor. Olive’in yasak aşkı ne kadar seksten bağımsızsa, Henry’nin korumacı sevgisi de o kadar fiziksellikten uzak. İkisi de duygularını arada sırada bedenlerinden taşsa da içlerine gömmeyi biliyor ve günlerin eyleme geçmeden ilerlemesine müsaade ediyor. Yaptıkları doğru mu, yanlış mı, kişiye göre değişir. Dizi hiçbir zaman bu doğrudur diyerek parmak uzatmıyor. Keskin kenarları yok.
Ölüm. İntihar, aniden hastalanmak, yavaş yavaş hastalanmak, yatağa düşmek, hastalanarak ölmek, ölümü bekler olmak, ölmeyi dilemek, başkası tarafından ölümle tehdit edilmek… Dizi ölümü de birçok haliyle ele alıyor. Farklı zamanlarda, farklı insanları, farklı ölüm şekilleriyle imtihan ediyor. Açılış sahnesinde başkarakterini intihar etmek üzereyken gösteren bir iş sonuçta, ölüm temalarından biri. Babanın ölümü, annenin ölümü, hayat arkadaşının ölümü, evcil hayvanın ölümü, kendi ölümümüz… Dizi tüm konuları gibi ölümü de çeşitli şekillerde ele alıyor.
Olive Kitteridge‘in tematik zenginliği inanılmaz. Değindiği her konunun hakkını verebiliyor oluşu da öyle.
13 dalda aday olduğu Emmy ödüllerinin sekizini kazanan ve üç dalda Altın Küre’ye aday gösterilen Olive Kitteridge; 239 dakikalık kesintisiz kurguyla sinema perdesine yansıtılsa ne büyük haz verirdi diye düşünmeden edemediğimiz, tüm zamanların en iyi metinlerinden birine sahip, IMDb kullanıcılarına göre tüm zamanların en iyi dizilerinden biri. Bittikten sonra Deniz Akçay Katıksız’ın Köksüz adlı filmini görmekte de fayda var.