Tamamen hayali bir karakter olan Max Rothman ile, gerçekten varolmuş tarihi bir kişiliği, Adolf Hitler’i buluşturan film, olağanüstü öyküsüyle bizi olasılıklar denizinde fantastik bir yolculuğa çıkartıyor. (6 Mayıs 2005)
1918, Münih. Almanya, I. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış. Cepheden ülkesindeki yokluğa dönen askerlerden biri de Onbaşı Adolf Hitler. Ressamlığa meraklı, artistik yeteneği konusunda kendinden emin, iddialı politik görüşlere sahip bu genç adamın yolu Max Rothman ile kesişir. Bir kolunu savaşta kaybetmese belki de ünlü bir ressam olacak Max, artık yalnızca fabrikadan bozma sergisinde yetenekli ressamların işlerini pazarlamaktadır. Max, hayalgücünden yoksun birkaç çizimini gördüğü genç Hitler’i yönlendirmeye çalışmaktadır. “Sevilmesi oldukça zor birisin” dediği bu genç adamla, vicdan azabıyla karışık bir iyilik dürtüsüyle bir çeşit arkadaşlık kurmaya çalışmaktadır. Hitler ise karmaşık içdünyasının labirentlerinde doğru yolu bulmaya, sanat ve politika arasında bir seçim yapmaya uğraşmaktadır. Bu zor seçimi yapmaktan kaçmanın yolunu bulur bir süre sonra. İki dalı birleştirecektir.
Beyazperdeye öykü yansıtma ustası Steven Spielberg ile üç filmde birlikte çalışan, unutulmaz Spielberg filmi The Colour of Purple’ın senaryosunu yazan Menno Meyjes, ilk yönetmenlik denemesinden yüzünün akıyla çıkıyor. Fakat yönetmenliğinden çok, yazarlığı müttefik oluyor ona bu beyazperde muharebesinde. Genç Hitler, son derece ustalıklı yazılmış ve kurgulanmış bir öykü. Gerçeklerin hayalgücüyle karıştırıldığı tarihi bir fantezi. Çok ikna edici bir genç Adolph Hitler portresi çıkıyor filmde karşımıza.
Noah Jones’un başarılı oyunu, fiziksel benzerliğiyle de iyice hayat bulan portreyi ortaya çıkarmak için üç ana kitaptan faydalanmış Mejyes: Ron Rosenbaum’un Hitler’i Açıklarken, Ian Kershaw’ın Hitler 1889/1936: Fazla Gurur ve Adolph Hitler’in Kavgam kitapları. Bu kitaplar sayesinde belli ki Mejyes, genç Hitler’in kafasının içine girebilmiş. Mejyes’in hikayeye soktuğu kurgu ürünü olaylar karşısında Adolf’un sergilediği tavırlar, verdiği tepkiler ve yaptığı konuşmalar genç Hitler’in gelecekte yapacağı korkunç şeyleri hangi motivasyonla ve hangi ruh haliyle yapacağını çok net bir şekilde veriyor seyirciye.
Sanat üstüne bir film
Buraya kadar söylediklerim filmde yalnızca bir Hitler portresi çizildiğini düşündürtmesin sakın size. Çünkü Genç Hitler aynı zamanda sanat ve sanatın hayata etkileri üstüne bir film. Filmin ana karakteri Max (evet, kendisinden şu ana dek pek söz etmedik ama ana karakter Cusack’ın canlandırdığı Max) bir kişilik olmaktan çok, I. Dünya Savaşı’nın Almanya’yı etkisi altına alan modernizm rüzgarlarını temsil eden bir sembol. Max, o rüzgarlarla fırıl fırıl dönen bir rüzgar gülü gibi, Hitler ise bir milim kıpırdamamak için doğasına aykırı hareket edip inatla dönmeyen bir rüzgar gülü.
Hitler ve Max arasında geçen sanat konulu basit ama öğretici diyaloglar sayesinde modernizmin ne olduğunu çok iyi anlamakla kalmıyoruz, bu yeni sanat akımının Hitler’in, dolayısıyla Almanya’nın kaderinde ne kadar etkili olabileceğine ikna oluyoruz. (Max’ın başkalarıyla girdiği kimi dialoglar da inceden inceye burjuvazi eleştirisi yapmak için kullanılıyor.) Modernizmi reddeden Hitler (ona göre modern sanat, diare olunduğunda hacetini tuvalin üstüne yapma suretiyle de ortaya çıkabiliyor) aslında hayalgücünü, gerçek hislerini bastırmakta ve kendine hastalıklı bir kişilik inşa etmektedir. Öfkesini dışavurduğu tek yer küçük politik söylevleridir. Max’a göre, aynı dışavurumu resim sanatına kanalize edebilse, pekala büyük bir ressam olabilecektir.
Sözün kısası; ilginç karakterleri, zeka ve bilgi dolu diyalogları, gerçekle hayal arasında salınan sağlam öyküsüyle ilgiyi hakeden bir yapım.
Genç Hitler: Ressamlıktan Diktatörlüğe
Max
Yönetmen: Menno Meyjes
Oyuncular: John Cusack, Noah Taylor
