Stilize açılış jeneriğinin ardından uçuk kaçık kamera hareketleriyle “bir tarz” oluşturmak için çırpınarak başlayan Mom and Dad (2017), lüks banliyö evlerinde yardımcıları günlük işleri yaparken modern zaman problemleriyle (ya da First World Problems) boğuşan bir ailenin -Hollywood filmleri için- sıradan yaşamını görselleştirerek başlıyor. Günlük işleri garip kamera açıları ve klasik Hollywood thrillerlarından İtalyan korku filmi müziklerine uzanan bir çeşitlemeyle sunan filmin ne hakkında olduğunu anlamamız 22 dakika sürüyor.
Mom and Dad’in yönetmeni Brian Taylor’ı Mark Neveldine ile birlikte çektiği Crank (2006), Crank: High Voltage (2009) ve Ghost Rider: Spirit of Vengeance (2011) gibi birbirinden kötü filmlerden tanıyoruz. Künyeye bakmasanız bile gizem ortaya çıktıktan sonra, finale kadar, her sahnede ne olacağı kolaylıkla tahmin edilebilen bölümde yani, dinamik bir anlatım olsun derken birbiriyle alakasız kamera hareketlerini sıralama şeklinden, onun çektiğini tahmin etmeniz olası. Fakat tek başına kotardığı bu filmin filmografisindeki en iyi iş olduğunu da söylemek gerek.
Yazının bundan sonrasını izlemeden okumayın.
Zombi filmi kodlarıyla çekilmiş, temposu hiç düşmeyen kaçma-kovalamaca filminin 50. dakikasında felsefi bir hava katma çabasına girilerek, kişilerin ebeveyn olduktan sonra kimliklerini kaybedip anne ve baba olarak anılmaya başlandıklarından dem vuruluyor. Toronto 2017’de Midnight Madness programının bir parçası olarak gösterilmesinin sebebi de kanlı yapısından çok, büyük miktarda bu çıkış noktası. Çocuğunu koşulsuz şartsız seveceği öngörülen ebeveynleri, bekar yaşamlarına dönme arzusuyla deliye çevirip “çareyi doğurduklarını öldürmekte bulan aşırı agresif yetişkinler” fikri nerden baksanız genel izleyici için tüyler ürpertici. We Need To Talk about Kevin’da (2011) bile çocuğun sevilmemesi bir sebebe bağlanarak yumuşatılıyordu, oysa Mom and Dad bu konuda tamamen acımasız davranarak sınırları zorluyor.
Çıkış noktasını ve önermesini bir kenara bırakırsak filmin büyük kısmının yönetmenin filmografisine ihanet etmeyerek “kötü” olduğunu söylemekte fayda var. Dr. Oz’un olayı açıklamaya çalışması, yeni doğmuş bebeklerini camın arkasından izleyen babalar, bebek arabasını yola iten anne ya da Kendall’ın bodruma gaz hortumu uzatırken komşuya el sallaması gibi muzip sahneler hoş olsa da yeni bir The Babysitter (2017) olması hayaliyle karşısına oturduğumuz film bekleneni veremiyor.
Not: Türkiye’de henüz dağıtımcısı olmayan filmin !f İstanbul seansları 16 Şubat 2018 19:00, 19 Şubat 2018 19:00, 23 Şubat 2018 19:00 ve 24 Şubat 2018 23:59 şeklinde.