Dramatik halleri romantik hikayelerle anlatmayı seven, Nicholas Sparks’la kıyaslanan İngiliz yazar Jojo Moyes sevilen kitabı “Me Before You” (Senden Önce Ben) ile beyazperdeye geçiş yapıyor. Senaryolaştırma görevini de üstlendiği filmin yönetmenliğini ise Shakespeare’in “As You Like It” oyunu 2010 yılında yeniden uyarlayan ve Globe Theatre’da sahneleyen Thea Sharrock üstleniyor. “Game of Thrones” serisiyle çıkış yapan Emilia Clarke ve “Hunger Games” ile adından söz ettiren Sam Claflin’in başrolleri paylaştığı filmde “Downton Abbey”nin Mr. Bates’i Brendan Coyle ve istikrarlı oyuncu Charles Dance gibi isimleri de görmek mümkün.
“Me Before You” ya da Türkçe ismiyle “Senden Önce Ben” geçirdiği trafik kazası yüzünden felç geçiren ve boynundan aşağısını hareket ettiremeyen Will Traynor’ın (Sam Claflin) yeni hayatını anlatıyor. Oldukça zengin bir ailenin tek çocuğu olan, bir yandan hayatını yaşayıp diğer yandan da işinin başına geçmeye hazırlanan Will bu kazayla birlikte yaşamaya olan bağlılığını yitirip dört duvar arasında varlığını sürdürmeye devam ediyor. Evlatlarının bu karamsarlığından mutsuz olan anne ve babası ona bakması ve onunla arkadaş olup moral vermesi için bir bakıcı bulmaya karar veriyor. Bu sırada altı yıllık işten ayrılmak zorunda kalan ve ekonomik durumları yetersiz olduğundan hemen bir başka iş bulması gereken Louisa “Lou” Clark (Emilia Clarke) karşılarına çıkıyor. Oldukça samimi, konuşkan ve enerjik olan bu kızın hayatla olan tüm bağlarını koparmış Will’e arkadaşlık edebileceğine inanan aile Lou’yu işe alıyor. İlk başlarda Will’in kabuğunu kırmakta oldukça zorlanan Lou, bütün bu zorluklara rağmen onun arkadaşı olmayı başarıyor.
Claflin’in “Love, Rosie”deki partneri Lily Collins’e benzeyen, bir başka genç oyuncu Lily James’in enerjisine sahip Emilia Clarke bu anlamda Claflin’le iyi bir uyum yakalamakta pek fazla sorun yaşamıyor. Filmin en başından en sonuna bu uyumu koruyan ikili, sürekli odakta olmalarına karşın dinamizmi korumada sorun yaşamıyor, haliyle de temposu düşmeyen film 110 dakikayı hissetmiyor. Başta Lou’nun kostümleri olmak üzere dekoru ve çekim yerleriyle dramatik ve romantik atmosferi aynı anda yaratmayı başaran film, göze batmayan yönetimiyle de izleyiciyi filme dahil ediyor. “Me Before You”nun hikayesini bilmeyenleri şaşırtmakta sorun yaşamayan yapım, hikayeyi bilenleri de ayrı etkiliyor; sonunu bilmelerine rağmen duygusal yoğunluğu aşılamakta ve kendini sona hazırlayan izleyiciye duyguyu vermekte sorun yaşamıyor. “One Day” kitabını senaryolaştırırken zorlanan ve hikayenin özünü kaçıran David Nicholls’ın aksine Moyes karakterleri, aralarındaki ilişkileri ve motivasyonları aktarmakta bir ilk film olarak geleceğe dair izleyiciyi umutlandırıyor.
“Me Before You” sıradan hikayesine karşın iyi karakterleri ve özellikle de Emilia Clarke’nin muhteşem performansıyla romantizmi ve dramı bir arada görmeyi sevenleri memnun edecek, hatta vazgeçilmezler arasına bile girebilecek bir yapım. Türün yok olmaya başladığını gördüğümüz şu dönemde iyi bir iş görmenin verdiği mutluluk ise ayrı bir güzel. Tadına doyum olmayan bu filmi kaçırmayın, hatta yakalamışken büyük perdede birden fazla kez izleyin derim.
