Marilyn ile Bir Hafta (My Week with Marilyn), filmografisine göz attığınızda Virginia Woolf uyarlaması Mrs Dalloway ve Edward II (Derek Jarman) gibi filmlerin yürütücü yapımcısı olarak dikkat çeken Simon Curtis’in ilk uzun metraj denemesi. Colin Clark’ın, Prens, Şov kızı ve Ben (1995) ve Marilyn ile Bir Haftam (2000) adlı iki biyografik eserinden uyarlanan film, 23 yaşındayken Prens ve Şov Kızı (The Prince and The Showgirl) filminde asistanlık yapan yazarın ‘beyazperde ikonu’ Marilyn Monroe ile geçirdiği bir haftalık sürece odaklanıyor.
Monroe (Michelle Williams), yeni evlendiği ünlü oyun yazarı Arthur Miller’ı (Dougray Scott) da yanına alarak, Laurence Olivier’ın (Kenneth Branagh) yöneteceği filmde oynamak üzere İngiltere’ye gelir. Çekimlerin ilk günlerinde Miller, bir tartışma sonucunda Monroe’ye kızıp Amerika’ya dönünce, zaten hassas olan Monroe bunalıma girer. Monroe’den istediği performansı alamayan Laurence Olivier, ünlü yıldız bir de çekimlere gelmemeye başlayınca çılgına döner. İşte tam bu esnada, genç asistan Colin Clark’a ilgi duymaya başlayan Monroe, tüm engellere rağmen gencin kendisine karşı beslediği aşka tutunarak filmi tamamlamayı başarır.
Geçtiğimiz günlerde Messi’nin futbol oynarken hiçbir şeyi düşünmediğini, mahallede arkadaşlarıyla gazozuna top oynar gibi oynadığını, o yüzden bu kadar iyi olduğuna dair bir haber çıktı gazetelerde. Yani Messi, beyninin manipülasyonlarına aldırmıyor, başarısız olmaktan korkmadan, içinden geldiğince topun peşinde koşturuyor anlamına geliyordu bu. Marilyn Monroe için de benzer bir tespitte bulunmak mümkün sanırım. Monroe, method oyuncusuydu, karakterin içine girmeyi, onunla bütünleşmeyi iyi biliyordu şüphesiz. Ama onu büyük yapan sadece method oyuncusu olması değildi! O, film çekmeyi kendine oyun edinmiş bir çocuktu henüz. Oyunculuk yapmıyor, sadece oyun oynuyordu. Filmde de bunu doğrular bir sahne mevcut zaten; Monroe’yu istediği oyunculuk anlayışla oynatamayan Laurence Olivier, deneme çekimlerini izlediği sırada onun yeteneğinden ‘doğal içgüdü’ olarak bahsediyor.
Mutsuz bir çocukluğu olmuştu Monroe’nin; çocukluğunu yetimhanelerde ve koruyucu ailelerin himayesinde geçirmişti. Filmin bana kalırsa kilit sahnelerinden biri de bunun altını kalınca çiziyordu. Colin’le kırlara kaçtığı günlerden birinde, Windsor Kalesi’nde bir bebek evi gören Monroe, çocukluğunda kendisinin hiç böyle bir oyuncağının olmadığını söylüyor, ardından da ağzından şu cümleler dökülüyor;
“Tüm küçük kızlara ne kadar güzel oldukları söylenmeli. Annelerinin onları ne kadar sevdiğini bilerek büyümeliler.”
Marilyn ile Bir Hafta, etraflıca bir Marilyn Monroe portresi çizmeyi başarıyor. “İngiliz Tiyatrosu’nun Hamlet’i” Laurence Olivier ile Monroe arasındaki çatışma çok incelikli ve güçlü. Öyle ki, bu çatışma dalga dalga yayılıyor; Colin Clark’ı, dönemin oyuncularından Sybil Thorndike’i (Judi Dench), ‘Marilyn Monroe Prodüksiyon’un ortağı, Monroe’nin gizli aşığı ve menajeri Milton Greene’u (Dominic Cooper) ve dahi yer yer Monroe’nin şoförünü bile etkisi altına alabiliyor.
Michelle Williams’a ise ayrı bir parantez açmak gerek! Williams, ‘müthiş’ bir performans ortaya koymuş. Oyuncunun çok katmanlı yorumu gerçekten takdir edilesi. Özellikle Windsor Kalesi’nde, Monroe’nin orada olduğunu fark eden halka sunduğu ufak gösteri beni deyim yerindeyse mest etti!
Marilyn ile Bir Hafta, Monroe gibi büyük bir ikonun görkemli biopic’i olma iddiasında değil. Geniş bir zaman aralığında geçmiyor film, yukarda belirttiğim üzere sadece Monroe’nin yaşamından belirli bir kesiti anlatıyor. Bana kalırsa, eli yüzü düzgün bir şekilde anlatmayı da becermiş Simon Curtis…
Marilyn ile Bir Hafta (My Week With Marilyn)
[xrr rating=4/5]
Yönetmen: Simon Curtis
Senaryo: Adrian Hodges, Colin Clark
Oyuncular: Michelle Williams, Eddie Redmayne, Kenneth Branagh
Yapım: 2011 / ABD-İng. / 99 dk.