William Shakespeare‘in şiirsel “Macbeth”i notaların diliyle anlatılmadıkça her daim eksik kalacaktır. Justin Kurzel‘in “Macbeth”inde de eksik olan bu, notaların dili.
Mert Tanöz
William Shakespeare “As You Like It” eserinin bir bölümünde hayatın anlamını tasvir eder. Hayatın bir tiyatro sahnesi, bütün kadın ve erkeklerin de giriş çıkışları olan oyunculardan ibaret olduğunu dile getirir. Fakat yine Shakespeare “Macbeth”iyle hayatın bir mücadele olduğunu gösterir. Sonu ve başı belli olmayan bu mücadelenin aktörleri insanlar ise ulaşılmaz olana ulaşmak için koşar, birbiriyle yarışır. Macbeth de bu yarışta öne geçmek için çarpışan cesur, korkusuz ve güçlü bir savaşçıdır.
İtalyan besteci Ludovico Einaudi’nin “In a Tipe Lapse” albümünden “Run” parçası (yazının sonunda besteye dair linkler bulunmakta) ve yönetmenliğini Justin Kurzel’in üstlendiği son “Macbeth” filmi arasında şiirsel ve “anlamlı” bir ilişki söz konusu. 113 dakikalık filmi atmosferini de hissettirerek beş dakika yirmi üç saniyede özetliyor adeta.
Film sessiz, sakin ve “soğuk” bir savaşla başlıyor. Bir tarafta taht ve ona bağlı olanlar, diğer tarafta ise tahtı görmezden gelenler. Birçok nedeni, birçok anlamı olan bu giriş sahnesi, parçanın girişinde oluğu gibi geriye kalan bölümden kendini ayırıyor. Bu büyük ve kanlı savaş Macbeth’i tanıtan bir açılış misali sükunetle ilerliyor. Parça da filme benzer bir yapıya sahip. Koşu, koşmak ve kaçmak anlamlarına da gelen “run”, dinleyicide tempolu bir melodi beklentisi yaratırken oldukça sakin bir melodiyle, beklenmedik bir şekilde başlıyor. Girişte yalnızca piyanonun oluşu da piyanoyu asıl kahraman yapıyor. Filmin Macbeth’e odaklı başladığı, geri kalanı boş verdiği düşünüldüğünde piyanoyu Macbeth‘le özdeşleştirmek anlamlı olacaktır.
Açılışı takiben yaşanan bir boşluğun ardından yeni bir hikaye beliriyor. Macbeth’in amacının, motivasyonun belirlendiği bu anda, parçaya hakim olan melodi de ortaya çıkıyor. Aynı piyanoda olduğu gibi Macbeth’te de güçlü ancak karanlık ve belirsiz bir atmosfer seziliyor. Bu bilinmezlik içinde yaylı sesler yavaş yavaş melodiye dahil oluyor. Lady Macbeth’in Macbeth’e aşıladığı düşünceler gibi piyanoyu hafifçe sarmaya başlıyor. O gizemli havayı, belirsizliği daha da öne çıkarıyor.
Sonrasında yeni bir dönem, yeni bir melodi başlıyor. Asıl notalardan, arka plandaki hakimiyetten farklı olarak daha da karanlık bir yöne doğru ilerliyor. Ve bu karanlığın içinde Macbeth yapması gerekeni yapıp Kral’ı öldürüyor. Ancak ellerine bulaşan bu kan onu karanlığa çekiyor. Piyano da bu karanlığa dahil oluyor, kalın tona geçiyor. Ve yaylılar da gittikçe artan bir desibelde kendini hissettiriyor. Buna rağmen parça ve film sakinliğini koruyor. Aynı girişte olduğu gibi sessizce ve yavaşça ilerliyor.
Sonunda Macbeth amacına ulaşıyor ve Kral olarak tahta geçiyor. Bütün dertlerinden bir anlık olsun kurtuluyor, kendiyle ve amacına ulaşmış olmanın verdiği mutlulukla baş başa kalıyor. Bu esnada yaylıların da sesi kesiliyor, net olarak piyano ortaya çıkıyor. Macbeth ellerindeki kandan arınmışçasına bir rahatlama hissediyor. Ne var ki olan bu noktadan sonra oluyor.
Tahtın sebep olduğu tehlikelerin bir anda farkına varıyor Macbeth. Kehanette söylenenlerin gerçekleşmiş olmasıyla Banquo’ya söylenenler aklına geliyor. Korkusuz Macbeth dehşete kapılıyor. Bir tarafta başına geleceklerin diğer tarafta da yaptıklarının ağırlığıyla bunalıyor, strese giriyor. Parça da yaylıların etkisi artıyor, Macbeth’in Banquo’yu öldürmekten duyduğu rahatsızlık melodiye yansıyor. Başına gelecekleri fark etmesi, yani Banquo’nun oğlunun kaçtığını öğrenmesiyle endişesi ikinci bir boyut kazanıyor. Bir yandan Banquo’ya yaptıklarıyla kendi içinde yüzleşirken diğer yandan da kehanetin gerçekleşeceğinden korkuyor. Tehlike çanları gibi çınlamaya başlayan melodideki kanon da bu ikililiği yansıtıyor. Macbeth’in etrafını saran bu baskılara benzer şekilde müzik de insanı bir anda içine alıyor.
Lady Macbeth’in ölümüyle bir durgunluk yaşanıyor, yaylıların önceki kadar olmasa da etkisini yitirdiği bu birkaç saniyede Macbeth, kadından doğan (normal doğum) birinin kendini öldüremeyeceğini öğreniyor. Piyanonun öne çıkması Macbeth duyduğu özgüveni anlatıyor. Fakat kehanetten duyduğu korku asla tam olarak kaybolmuyor. Melodinin yükselmesiyle ise Macbeth’in korktuğu başına geliyor ve kendini son kez bir savaşın içinde buluyor. Ancak bu savaşta piyanonun sesi neredeyse hiç işitilmiyor, yaylılar eşliğinde kayboluyor. Kehanetin gerçekleşmesi gibi Macbeth’i temsil eden piyano yok olmaya doğru gidiyor, korkusunun verdiği bir cesaretle ortaya atılıyor. Ancak Macduff’ın normal doğumla dünyaya gelmediğini öğrendiği anda asıl melodi yeniden beliriyor. Piyanonun hakim olduğu bu anda yaylıların gücü ile iktidarın el değiştirdiği hissi veriliyor. Macbeth’in “sahne”yi terk etmesiyle birlikte ortada yalnızca hafif ve belirsiz bir yaylı duyuluyor. Sürüp giden bu ses kehanetin henüz bitmediğini gösteriyor, filmde de henüz sona gelinmediği belirtiliyor.
Bütün bu süreç ve “Run” kelimesinin anlamları tekrar düşünüldüğünde ortaya çıkan tablo epey şaşırtıcı. Macbeth bir yandan korkusuzca kaderinin peşinden koşarken diğer yandan da kaderinden kaçmaya çalışıyor. Soğukkanlılıkla yaptığı tercihlere, gerçekleştirdiği eylemlere rağmen (“run” kelimesinin başlatma anlamına da geldiğini hatırlamakta fayda var) pişmanlığının baskısı altında eziliyor ve bu duygudan kaçmak, uzaklaşmak için kendi kalesine hapsetmeye karar veriyor. Sonunda da kaçamadığı kaderiyle yüzleşmek üzere koşarak kalesini terk ediyor; korkusuzca ve hırsla kendini öne atıyor. Daha önce de dediğim gibi Ludovico Einaudi’nin “Run”ı “Macbeth”i oldukça iyi yansıtıyor. Zaten Shakespear’in şiirsel dilini de sadece notalardan oluşan melodik bir dil anlatabilirdi.
Ludovico Einaudi‘nin “Run” bestesi için: Youtube & Spotify
Macbeth
Yönetmen: Justin Kurzel
Senaryo: Jacob Koskoff, Michael Lesslie, Todd Louiso
Oyuncular: Michael Fassbender, Marion Cotillard, Sean Harris
2015 / BK – Fransa – ABD / 113 dk.