Bazı filmler vardır, insanın sindirmek için zamana ihtiyacı olur. Film biter, herkes salonu terk eder, sinemadan çıkar fakat yine de filme dair tek kelime etmez, istese de edemez. Bilir ki film hakkında konuşacaktır; bir süre dinlendikten ve sindirdikten sonra film hakkında uzun soluklu bir sohbete dahil olacak, hızını alamayıp belki kağıda dökecek ve her detayı konuştuktan sonra da filme dair bir daha tek kelime etmeyecektir.
Joachim Trier’in “Sessiz Çığlık”ı (Louder Than Bombs) annelerinin ölümü sonrası baş başa kalan bir baba ve iki oğlunun sorunlu ilişkilerini anlatan, sindirilmeye ihtiyaç duyan dramlardan. Bir savaş fotoğrafçısının ölümü sonrasında başlayan ve geri dönüşlerle, tekrarlarla, sıçramalarla süren yorucu fakat düşündürücü yapısıyla alışılageldik dramlardan belli noktalarda ayrılıyor.
“Sessiz Çığlık” hikayesinin merkezinde ölüm meselesi dursa da kesinlikle bir ağıt veya yas söz konusu değil. Her ne kadar hasret hissi filmin genel atmosferinde etkin de olsa bu duygunun temelindeki asıl sebep, ölüye duyulan özlemden ibaret olmasının önüne geçiyor. Bir savaş fotoğrafçısı olarak sürekli evden kaçması, ailesinden ve hayatlarından belli aralıklarla uzak kalması aileyi annenin yokluğuna alıştırmış durumda. Fakat mesele annenin yokluğundan ziyade bu yokluk süresince “kurulamamış” olan ilişkilerin artık saklanmadığı gerçeği. Babanın oğullarıyla ilişkisizliği, onların hayatlarına müdahale ederkenki mesafesi, çocukların içe kapanıklığı ve birbirlerine sandıklarından daha yabancı olmaları. “Sessiz Çığlık” bütün bu gerçekleri, sessiz sedasız gün yüzüne çıkmaya ve sorun haline gelmeyen başlayan sorunları anlatıyor.
Film aile içi ilişkilere odaklanıyor olmasına karşın maalesef aileye üye bu karakterlerin iç dünyalarına yeterince değinemiyor. Karakterler arasındaki sorunlar, davranışlarındaki bozuklukların nedenleri kamera açıları ve yaşanmışlıklar çerçevesinde gündeme gelse de filmin deyim yerindeyse annesiz büyümek ve gelişmek zorunda kalan ailenin bu eksiklik kaynaklı sorunlarına, eksikliğin yaratmış olabileceği karakter bozukluklarına yaklaşımı yetersiz kalıyor.
“Sessiz Çığlık” beklentilerimi aşmakta zorlanan bir film oldu. Oyuncu kadrosuna, konusuna, odağındaki meseleye karşın fazla durgun. Adındaki çığlığı yeterince yansıtamadığı gibi bu sözde çığlığın kaynağını da açıklamakta zorlanıyor.