Lost’un sırrına herkes gibi ben de uzunca bir süre kafa yordum. Bu konuda zekama değil ama film ve janr tecrübeme güveniyordum. Sonra baktım zaten dünyanın her yerinde bu konuya kafa yoran bir sürü insan var, benim eksikliğim hissedilmez, olaya kendimce bir açıklama getirmek için mesai yapmayı bıraktım. Dediğim de çıktı, siz dahil hiçkimse benim Lost’dan gayrı mevzularla ilgilendiğimi fark etmedi 🙂
Lost insanlara kendini kaybettirdi bir ara. Herkes işi gücü bıraktı Lost adasının sırrının ne olduğuna dair hipotezler oluşturmaya başladılar. Lost yapımcılarının bu türden varsayımları teker teker “cık”layıp reddettiği günlerde ben bir aydınlanma yaşayıp, bir anda Lost’la ilgili büyük gerçeğin farkına vardım: Ortada ne Lost’la ilgili bir “sır” vardı, ne de yapımcıların bu sırrın ne olabileceği konusunda fikirleri… Ama ellerinde iyi bir kozları vardı: Bu sırrın ne olamayacağı konusunda kendilerine fikir veren ve bunun için para bile istemeyen bir kitle.
Yapımcıların o aralar tek derdi manyak gibi seyredilen diziyi elden geldiğince uzatabilmekti, ki bunun için de ellerinde bir açıklama, bir final fikri olmasına gerek yoktu. Soran olursa “ne saçma bir soru!” ifadesi yüze yerleştirilerek, “Elbette Lost’un bir açıklaması var,” demek yeterli olacaktı. Mühim olan tek şey insanları bir sonraki bölümü izlemeye mecbur edecek şekilde kafalarda soru işaretleri bırakmak, gizemli, hatta bazen saçma sapan ayrıntılarla insanların kafasını bulandırmaktı. Bu ne kadar zor olabilirdi ki?
Zamanı geldiğinde bir açıklama uydurulurdu nasıl olsa. Bunun çok iyi bir açıklama olması kimin umurundaydı ki. Zaten diziyi bitirme zamanı gelmiş yani insanların diziye olan ilgisi azalmış olacaktı. Artık yeterli rantı sağlamayan bu kitle finalden memnun kalmazsa da, bu onların sorunuydu. Para muslukları kapanmış yapımcılar, bir de finalden memnun kalmayan insanları mı düşünecekti. Hem bütün soruların yanıtı vermek de doğru bir şey değildi, neme lazım beş on yıl sonra bir kanal yeni bölümlerini isteyebilir dizinin. Hem dur ya, onlar istemeseler bile büyük yanıtın açıklanacağı finali sinemada yapıp parayı bir de öyle de bulabilmek varken… Di mi, ya?
Ama yine de bir şekilde bir açıklama tasarlamak lazım. Kimsenin aklına gelmeyen bir açıklama olmalı bu. Peki nereden bulacaksınız kimsenin aklına gelmeyen bir açıklamayı? Kolay. Lost için bedavadan varsayım üreten milyonlarca insan var. Tek yapmanız gereken o varsayımlardan akla yatkın olanları seçmek, sonra reddetmek, ardından da onu yapımcının elindeki “Lost’un Olası Sırları” listesinden çıkarmak. Belki elde henüz makul bir Lost Sırrı yok ama en azından hangi Lost sırrını kullanmayacağımızı gösteren süper bir radarımız var.
Lost’un halihazırda bir sırrı, bir finali olduğu konusundaki inancımı tamamen, kaybetmiştim anlayacağınız. Bizi resmen oyalıyorlardı ve bu süre zarfında hem para kazanıyorlar, hem de düzenli bir şekilde hangi “sırrı” kullanamayacaklarının bilgisini alıyorlardı. Sonra bir kitap okudum ve ikinci bir aydınlanma yaşadım. Alakasız bir kitapta bugüne kadar duyduğum en yaratıcı Lost açıklamasını bulmuştum.
Kitap diyorum ama çizgi roman. Eskilerin Atlantis adıyla bildiği, şimdiler de Martin Mystere olarak tanınan ve her kesimden meraklısı bulunan bir çizgi roman. Türkiye’de Martin Mystere’nin farklı formatlarını yayınlayan iki yayınevi var. Lal Kitap ve Maceraperest Çizgiler. Burada bahsi geçecek Martin Mystere Dev Albüm serisini MÇ yayınlıyor.
Serinin 11’inci kitabındaki macera Kızıl Kral adını taşıyor. Macera 75 bin yıl önce çok ileri bir uygarlık ve teknoloji seviyesine sahip küçük bir adada başlıyor. Burada bulunan yüksek güvenlikli bir laboratuvarda teknoloji ve ilahi güçlerin birleştirilmesiyle yaratılmış bir varlık esir tutuluyor. Bu varlık tüm önlemlere rağmen zincirlerinden kurtulmayı başarıyor. Yetkililer bu büyük tehlikeyi ancak kendi kendini imha mekanizmasını harekete geçirerek önleyebiliyorlar. Patlama yalnızca adada yaşayan milyonlarca insanı öldürmekle kalmıyor, gezegenin ekolojik dengesini de bozuyor. Ama neyse ki patlamanın şiddetiyle sersemleyen Kızıl Kral adı verilen varlık yeniden tecrit edilebiliyor da dünyadaki diğer insanların hayatı kurtarılmış oluyor.
Günümüzde ise, kahramanımız Martin Mystere gizemleri konu ettiği TV şovunda bu kez ünlü Roanoke Adası’nı araştırmaya hazırlanıyordur. Tarihe baktığımızda Roanoke’nin 1587’de ABD’nin tohumlarını atacak 117 kolonicinin yerleşip kendi köylerini kurdukları yer olduğunu görüyoruz. Ama üç yıl sonra gelenler köyü tamamen boş olarak bulurlar. Köyün tüm sakinleri arkalarında iz bırakmadan yok olmuşlardır. Gerçekten de tarihteki açıklanmamış en büyük gizemlerden biridir Roanoke Adası vakası.
Macera ilerledikçe 75 bin yıl önce büyük felaket yaşan adayla, Roanoke’nin aynı yer olduğu çıkıyor. Felakete neden olan Kızıl Kral adanın gizli bir yerinde hala tutsak tutulmaktadır. Kızıl Kral’ın özellikle bu adada tutulmasının nedeni ise dünyanın yeraltı enerji akımlarının Roanoke’de birleşmesidir. Kızıl Kral binlerce yıldır işte tam bu birleşme noktası üzerinde, bu akımların beslediği elektromanyetik bir kafeste tutulmaktadır. (Elektromanyetik bariyer bir şey hatırlattı mı?)
Ama Kızıl Kral güçlenmiş, ya da bu bariyer zayıflamıştır ki, Kızıl Kral’ın gücünün etkileri hissedilmeye başlanmıştır. (Lost adasında yaşanan gariplikler gibi!) Bunun farkına varan bazı kadim korucular da bariyeri yeniden güçlendirmek için harekete geçmişlerdir. Martin Mystere de onlara yardım edecektir.
Kızıl Kral adını taşıyan maceranın olduğu Martin Mystere Dev Albüm, Sayı:11’i alırsanız, burada yalnızca ana hatlarını (hatta onun bile çok azını) verebildiğim 224 sayfalık hikayeyi okuyup bağlantıları kendiniz de kurabilirsiniz. Bu çılgın maceranın tarihsel ya da kurgusal o kadar çok katmanı var ki buraya sığdırabilmenin imkanı yok: Melekler, Atlatis, ABD’nin koloni dönemi, Elizabeth dönemi İngilteresi, Ortaçağ Avrupası….