Yazdığı romanlarla sinema dünyasına Shutter Island, Mystic River, Gone Baby Gone gibi filmler kazandıran Dennis Lehane’nin Coughlin serisinin Live By Night adlı ikinci kitabını Ben Affleck aynı adla beyazperdeye uyarlıyor. Hikayeyi kendi senaryolaştıran Affleck, filmin yönetmenliğinin yanı sıra başrolünü de kendi üstleniyor.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’da Almanlara karşı savaşmış olan İrlanda kökenli Amerikalı Joe Coughlin’in (Ben Affleck) hikayesini anlatıyor Live By Night (Gecenin Kanunu). Babası başkomiser olan ve namuslu bir hayat yaşayan Coughlin savaştaki deneyimleri neticesinde kanundan uzak bir hayat yaşamaya karar veriyor. Soygundan kazandıklarıyla geçimini sürdüren Joe, yanlış bir adama bulaşmanın cezasını ise onun adına çalışmaya başlayarak ödüyor. Albert White adlı bu İrlandalı adamın güvencesi altında İtalyan mafyası Maso Pescatore’ye karşı Boston sokaklarında savaşan Joe, bir çete üyesinin yapabileceği en büyük hatayı yapıp patronun sevgilisiyle aşk yaşıyor. Bu aşk gün yüzüne çıktığında ise Joe’yu kurtarmak babası başkomiser Thomas Coughlin’e (Brendan Gleeson) kalıyor. Demir parmaklıkların güvencesi altında geçen üç yılın ardından sokaklara dönen Joe, bu sefer Pescatore’nin tarafına geçip Albert White’tan intikamını almanın planlarını yapıyor. Tampa’ya yerleşen ve buradaki rom ticaretini eline geçirip patronunu zengin eden Joe’nun başındaki dertler bitmek bilmiyor.
Lehane’nin (şimdilik) üç kitaptan oluşan Coughlin serisinin ikinci kitabında I. Dünya Savaşı sırasında edindiği tecrübelerden derinden etkilenmiş Joe’nun gündelik hayata, savaş sonrasına yeniden adapte olma serüvenine tanıklık ediyoruz. Haliyle Joe’nun başından geçenler, onu böylesi radikal bir değişime sürükleyen etkenler büyük önem taşıyor hikayede. Ben Affleck ise Joe’nun başından geçenlerden, onu böylesi derinden etkileyen olaylardan ziyade sonrasıyla, kanun adamı bir babanın kanunsuz oğlunun başından geçenlerle ilgileniyor. Ancak bu çelişkiyle yetinmeyen Affleck bir de bunlara Boston’daki çete savaşlarını ve Joe’nun İrlanda çetesi patronu Albert White ile kişisel meselelerini de dahil ediyor. Yer yer Mario Puzo’nun Godfather’ını hatırlatan hikayenin ilerleyen kısmında ise Joe intikam yeminleri ederek Tampa’ya geçiyor ve aşkı yeniden tattığı bu sıcak bölgede yeni bir hayata başlıyor. Ancak Affleck yine Joe’daki bu değişimin ve sonrasındaki acımasız Joe’ya dönüşümünün sebeplerini derinlemesine ele almak, yaşadığı bunalımlı süreçleri anlatmak yerine izleyicinin takdirine bırakıyor ve daha ziyade işin aksiyon kısmına ağırlık veriyor.
Live By Night gerek dönem havasını yaşatan detayları, gerek senaryosu ve gerek aksiyonuyla sürükleyici bir film. Ancak olayların ardı ardına gelişmesi, aradaki geçiş dönemlerinin anlatılmamasıyla da izleyiciyi yoran bir yapısı da yok değil. Joe karakterinin varoluş mücadelesini, bunalımlarını aktarmak yerine bir önceki filmi The Accountant’taki soğuk katil Christian Wolff karakterine bürünmeyi tercih ediyor. İki filme yayıp daha derli toplu anlatabileceği ya da en azından süresini biraz daha uzatıp aksiyon sahneleri kısaltarak bir adım ileriye götürebileceği malzemeyi Affleck yeterince iyi kullanamıyor. Affleck’i bu rolde çok gördük ve açıkçası onun mükemmel olmasında da sıkıldık, ama aksiyon sahnelerinin hakkını vermek gerekli. Elle Fanning’in canlandırdığı Loretta Figgis ise bir solo filmi hak etmiyor değil.