2004 tarihli Back to Bedlam ile müzik dünyasının dikkat çeken isimleri arasına katılan James Blunt kaybolmuş ruhlarımıza şimdi de ikinci albümü All The Lost Souls ile hitap ediyor!
İngiliz Hava Kuvvetleri’de Albay olan Charles Blount 10. yüzyıldan beri içinden sayısız savaşçı çıkarmış bir aileden geliyordu. Onun için klasikten popa her türlü müzik gürültüden başka bir şey değildi.
Ama pek çok kez kanıtladığı üzere hayatın kendine has bir mizah anlayışı var. Müzik sevmez sert Albay’ın oğlu yumuşacık şarkılarla dolu ilk albümü dünya çapında 11 milyon satan bir sanatçı oldu.
James Blount’un bin yıllık aile geleneğine topyekün zıt gittiğini söylemek haksızlık olur aslında. Üniversite eğitimini ordunun bursuyla alan bir öğrenci olmak ona mecburi hizmet yükümlülüğü getirmişti. Askerlik kariyeri oldukça parlak geçti. İngiltere’nin en prestijli, en elit alayında (Life Guards) yüzbaşı rütbesine kadar yükseldi ve 1999’da bir NATO birliğiyle Kosova’ya gitti. 2002’de bıraktığı 6 senelik askerliği boyunca Kosova’nın başkentine giren ilk İngiliz subay ve ordu kayak şampiyonu olmak gibi onurlar yaşadı.
Gitarını her yere götürüyordu James. No Bravery şarkısını Kosova’da bestelemişti zaten. Back to Bedlam albümü 2003’te kaydedilip 2004’te piyasaya sürüldüğünde artık adı James Blunt’du. Bunu sahne adı olarak daha iyi durduğuna karar vermişti. Albümün çıkış parçası High çok ses getirmedi ama İtalya’da Vodafone’un cıngılı seçilip En İyi 10 listesine girdi. 2005’te yayınlanan ikinci single Wise da fazla toz kaldırmadı. Ne olduysa You’re Beatiful’dan sonra oldu. İngiltere listelerine 12 numaradan giren şarkı altı haftada birinciliğe oturdu. Şarkının radyolarda rağbet görmesi albümü de birinciliğe taşımıştı. ABD’de ilk single olarak yayınlanan bu şarkı 2006’da Bilboard Hot 100’de de zirve yaparken, 1997’de Elton John’un Candle in the Wind’inden sonra bu başarıyı yakalayan ilk İngiliz şarkı oluyordu. James Blunt’un önlenemez yükselişi başlamıştı. Dördüncü single Good Bye My Lover bu yükselişi layığıyla taçlandırdı.
Şarkılarını artık İbiza’daki evinde yazan Blunt’un ikinci albümü All The Lost Souls merakla bekleniyordu. Albümün çıkış parçası arkadaşlarla geçirilen keyifli zamanları yad eden nostaljik 1973’ün hemen Billboard Avrupa Hot 100 listesinin tepesine yerleşmesi bu beklentilerin karşılıksız kalmayacağının ilk işareti oldu. Zaten tecrübe ettiğim kadarıyla 1973 de, albümün ikinci single’ı Same Mistake de kulağımızla yüreğimiz arasındaki mesafeyi en kısa sürede kat eden klasik James Blunt şarkılarından. Blunt’un pamuk şekerinden hallice sesi, sözleri ne anlama gelirse gelsin romantizm yüklü bohem melodileri, şarkıların etrafımızdaki atmosferi anında dinginleştiren aurası, özellikle uygun ruh halinde olduğunuzda en üst seviyede dinlenebilirlik arz ediyor.
Phil Collins bir röportajında James Blunt’un müziğini şöyle anlatıyor (ya da anlatamıyor): “James Blunt’un müziği bugüne kadar duyduğum hiçbir şeye benzemiyor… Akustik, slow, soft baladlar. Ne rock, ne de pop aslında. Ne olduğunu bilmiyorum gerçekten.”
Blunt, bu albümdeki beş şarkıyı önceki albümün turne yollarında yazmış. Ona göre 70’lerin büyük sanatçılarından feyz alıyor All The Lost Souls: “Fleetwood Mac, Don McLean, Elton John, belki birazcık Steely Dan ve şanslıysam David Bowie. Eğer yalan söyleseydim, bunların arasına Led Zeppelin’i de eklerdim.”