Heavy metal’in altın çağı sayılacak 80’li yıllarda büyük hevesle aldığım kasetler arasına girmişti tesadüfen, Dio‘nun Holy Diver albümü. O zamanların, kızların hayran olduğu uzun perma saçlı, yakışıklı vokallerinin ve neşeli şarkılarının aksine bambaşka bir görüntü ve sesle kendine çekmişti beni.
Alper Canay
Bilimsel bir gerçek olmasa da hepimiz tecrübe etmişizdir, şarkıların dinledikçe hoşa gideninin daha kalıcı olma özelliği vardır. Dio tam da bu türdendi benim için. Dinledikçe bağımlılık yaratan ve klasikleşen parçalar yapma konusunda rakipsizdi. Her biri söz ve müzikal altyapısı ile insanların içindeki kötüye sesleniyordu. O zamanlar için ailelerimizin onaylamayacağı bir frekanstan iletişim kuruyordu bizlerle ve “Don’t talk to strangers” diye fısıldıyordu kulaklarımıza. Hatta o zamanların özellikle black grupları için söylenen, “metal müzik plaklarını tersten çalarsan şeytan ayini oluyormuş” iddiasıyla ilgili ailemin ilk sorgu suali duvarımdaki Dio posterini gördükten sonraydı.
Ronie James Dio, müzik hayatının ilk yıllarında tarzını belirlemiş, hayatın karanlık yüzünü de şarkılarına yansıtmayı seçmiş ve bu yolda bir mafya babası olan John Dioguardi‘den ismini almış ve bu isimle efsaneleşmiştir. Dio müzik hayatının başlarında Deep Purple’ın konser turnesinde alt grup olarak sahne alırken, gitarist Ritchie Blackmore’un dikkatini çekmiş ve Deep Purple’dan ayrılarak kurduğu Rainbow grubunun vokali olmuştur. Ritchie Blackmore, yaşlılık döneminde, bayan vokal Candice Night ile Blackmore’s Night adlı bir grup kurmuş ve Rönesans esintili yumuşak tonlu şarkılarla daha sakin sulara yönlenirken; ilerleyen yaşına rağmen James Dio, şeytani ve sert parçalarını üretmeye devam etmiştir.
Rainbow sonrası, yine yeri doldurulamaz denen Ozzy Osbourne’un Black Sabbath‘ta boşalan vokal tahtına oturmuş ve daha sonradan hayatının son döneminin grup ismi olarak da kullanacağı “Heaven and Hell“ albümünü yapmış ve Black Sabbath’ın düşüş trendini tekrar yukarılara taşımıştır. Bu albümde Black Sabbath’ın yine metal müziğinin oluşmasında şeytani gitar riffleri ve tekniği ile temel taşı olan Tony Iommi ile çalışmıştır. Sözler James Dio tarafından yazılırken, müzikleri çoğunlukla Tony Iommi tarafından yapılmıştır.
Daha sonradan gençlik yıllarında metal müziğe gönül vermiş bir antropolojist olan Sam Dunn‘ın çektiği ve metal müziğin tarihini anlatan ve her metal severin mutlaka izlemesi tavsiye edilen “A Headbanger’s Journey” (Bir Metalcinin Yolculuğu) adlı belgeselinde de yer almış ve “Heaven and Hell” ile ilgili olarak, her bireyin içindeki cennet-cehennem, dolayısıyla iyi – kötü ve bunların arasında seçim yapabilme yeteneği hakkında olduğunu söylemiştir.
Konserlerinde sıkça kullandığı, metalin ikonu haline gelmiş, Şeytan’ın gözü dediği, \m/ el işareti de metal müzik severlere bıraktığı diğer bir mirastır. İşin kökeninde ise, İtalyan katolik bir aileden gelmesi ve büyükannesinin kem gözlere ve şeytana karşı sıkça kullandığı bir figür olmasında yattığı söylenir.
Black Sabbath‘dan sonra kendi ismini verdiği grubu “Dio” ile bizleri müziğe doyurduktan sonra benim de Amsterdam “Fields of Rock” konserlerinde izleme şansına sahip olduğum, “Heaven and Hell” birlikteliği başlamıştır. O çocuklugumuzdan beri hayranı olduğumuz James Dio‘nun, sahnede ufacık bedeninden nasıl da büyük bir ses çıkardığını görmek, hayatımın unutulmaz anlarındandı.
Ülkemizde gerçekleşecek Sonisphere konserlerinde İnönü stadını WE ROCK diye inletmesini dört gözle beklerken, James Dio‘nun sağlığının kötüye gitmesiyle iptal olmuştu. Üzgünüm, bundan ebediyyen mahrum kaldık, ama umuyorum ki Metallica, o gün İstanbul’da konsere çıktığında, sahnede olması gerekirken bizi bulutların arasından seyreden Dio için de birkaç parça çalar. Bunu bekliyorum, hatta eminim, çünkü onu ne kadar önemsediklerini biliyorum. Nereden mi biliyorum? Tabii ki Lars’ın yazdığı ve Metallica.com sitesinde yayınladığı veda mektubundan…
O şimdi ünlü şarkısında dediği yere “Kralın Tapınağı’na” gitti ve bizlere oradan seslenecek: “Long live rock’n roll”… Biz de ona şöyle karşılık vermeliyiz kanımca: