Dünya edebiyatının en önemli casusluk romanlarına imza atan John Le Carré, 1950’ler ve 1960’lar boyunca İngiliz İstihbarat teşkilatları (M15 ve M16) için çalışmıştı. Jason Bourne ya da James Bond serilerindeki gibi ‘romantize’ olay örgüleri yaratmaktan kaçınan John Le Carré’nin romanları, yazarın bizzat ortasında yaşamış olduğu soğuk savaşın soğuk nefesinden beslenen gerçekçi ve grift kurgular barındırır.
John Le Carré’in daha önce Küçük Kibritçi Kız (The Little Drummer Girl), Bahçıvan (The Constant Gardener), Panama Terzisi (The Tailor of Panama)… gibi romanları sinemaya aktarılmıştı. Bu sefer kamera arkasına, yazarın ünlü klasiği Köstebek’i (Tinker Tailor Soldier Spy) çekmek üzere Gir Kanıma (Let The Right One In) filmiyle tanıdığımız Tomas Alfredson geçmiş.
Gir Kanıma’yla vampir türünü yapısöküme uğratan Tomas Alfredson, Köstebek’le de benzer bir denemeye girişmiş aslında. Romanın grift anlatı yapısını birebir koruyan Alfredson, sizi ne heyecanlı bir takibin içine salıyor, ne de bulmacanın çözülüşünün hazzını yaşatıyor. Problematiğin kasvetli yönüne sizi hapseden, sürekli hikâyeyle kurmaya çalıştığınız bağı parçalayan bu anlatı yapısı, filmi ‘Brechtyen’ bir düzleme oturtmuş.
70’lerin ortasında, soğuk savaşın tüm hızıyla devam ettiği yıllardayız. Circus (Kavşak)¹ diye adlandırılan İngiliz İstihbarat Teşkilatı M16’nın içine bir KGB ajanı sızmıştır. Bir süre önce şefi Control (John Hurt) ile birlikte görevine son verilen yaşlı kurt George Smiley (Gary Oldman), bu sızıntıyı önlemek amacıyla tekrar göreve çağrılır.
Esasen Budapeşte’den İstanbul’a uzanan bir kovalamaca -kovalamaca dediysek, aksiyonel bir kovalamacadan bahsetmiyoruz burada- etrafında şekillenen Köstebek, romanı okumayanlar için takip edilmesi oldukça güç bir film. Zira filmde kimin kim olduğu anlaşılmıyor, ajan ve şehir isimleri havada uçuşuyor, bir dakikadan sonra havsalanıza sığmamaya başlıyor izledikleriniz.
Alfredson’un epey karışık bir ilişkiler ağını bütün detaylarıyla birlikte işlemeye yeltenmesi filmi dramatik olarak dağıtmış bana kalırsa. Sözgelimi, bir Karla muamması var ki, dillere destan! Bir KGB ajanı olduğunu tahmin ettiğimiz Karla’yı hiç görmüyoruz film boyunca. Fakat neredeyse her diyalogda Karla adı geçiyor. Smiley’in Karla ile tanıştığı zamanı anlatan uzun bir konuşma sahnesi dahi mevcut filmde. Açıkçası ben bu ‘bilinmez’in filme dramatik açıdan ne kattığını anlamadım kendi adıma.
Gizil bir özne olarak filmde varlığını sürdüren Karla’nın yanı sıra bir de Smiley’e ihanet ederek onda tamiri zor yaralar açan Ann karakterinden bahsetmek gerek; Ann’i, filmde sadece bir bahçede ve sırtı dönük biriyle öpüşürken görüyoruz. Ann’in Smiley’i duygusal olarak şekillendirmesinden başka bir etkisi yok dramatik yapıya sanki. Tabii romanı okuyanlar, bahse konu olan boşlukları doldurabilecek, daha tutarlı bir bütün oluşturabileceklerdir kafalarında. Ama okumayanların işi gerçekten zor… Zaten durağan bir film olan Köstebek, hal böyle olunca bir türlü bitmek bilmiyor!
Köstebek, kuşkusuz bu zamana kadar yapılagelen casusluk filmlerinden çok farklı bir film; alışılagelmiş kalıpları kırma denemesi bile onun ileride klasikler arasında sayılmasına yeter diye düşünüyorum. Gary Oldman her zamanki gibi çok iyi. Filmin sahne tasarımı ve sanat yönetimi müthiş. Gigirizgâhtaki çatışma sahnesi literatüre geçecek cinsten! Ama işte yine de ‘keşke Alfredson daha yalın bir uyarlama gerçekleştirseymiş’ demeden edemiyorsunuz film sona erdiğinde.
Notlar:
¹Uğur Kutay, BirGün Gazetesi – 11 Şubat 2012
“Le Carre romanlarını Türkçe çevirilerinden okurken yaşadığım en büyük sorun, orijinalinde ‘Circus’ olarak geçen sözcükte ortaya çıkıyordu: Le Carre, teşkilatın Cambridge Kavşağı’nda (Cambridge Circus) bulunan binasına atfen MI6’dan sürekli ‘Circus’ (Kavşak) diye bahseder. Ama çevirmenler bu bilgiyi es geçip ‘Circus’ı sürekli ‘Sirk’ şeklinde çeviriyorlardı. Böylece, soğuk savaş edebiyatının en soğukkanlı ve ciddi karakteri olan George Smiley’i ‘sirk’te belge okurken, ‘sirk’te toplantıya katılırken vs. görüyorduk.”
***
Tinker Tailor Soldier Spy: Köstebek (Tinker Tailor Soldier Spy)
[xrr rating=3/5]
Yönetmen: Tomas Alfredson
Senaryo: Bridget O’Connor, Peter Straughan, John le Carré (roman)
Oyuncular: Gary Oldman, Colin Firth, Tom Hardy
Yapım: 2011 / Fra.-İng.-Alm. / 127 dk.