Zeki Demirkubuz sinemasının aslen iki atardamarı var; birincisi düşmüş sınıfı, ayaktakımının yaşama tutun(ama)ma sorunsalı, diğeriyse ontolojik olarak bireyin bu düzen ve çelişki içindeki ‘bulantı’sı. İlk filmi C Blok‘tan başlayarak hep aynı şeyi anlattı Demirkubuz; tüm büyük auteur yönetmenlerin yaptığı gibi. Sinema dili de zaman içinde gelişti, serpildi ve gitgide edebileşti. 2009 yılında yaptığı Kıskanmak‘la birlikte ise alt-sınıftan büsbütün koptu dili Demirkubuz’un. Sanki artık ciddiye alınmak istiyordu yönetmen; alt-sınıflardan hayatlar anlatsa da, bunları alt-sınıflara anlatmıyordu. Yönetmen, yeni filmi Kor‘da da biçimin konunun önüne geçtiği yeni sinemasına devam ediyor.
Üç eksen karakteri var Kor‘un; Cemal (Caner Cindoruk) bir süre önce eşi Emine (Aslıhan Gürbüz) ve çocuğunu bırakarak Romanya’ya gitmiş ve burada kayıplara karışmıştır. Cemal’den haber alamayan Emine, bir de üstüne çocuğunun kalbinin delik olduğunu öğrenince büsbütün çaresiz kalır. Bunun üzerine eski patronu Ziya (Taner Birsel) devreye girecek, minik yavruyu tedavi ettirecek fakat bu sırada da geçmişte Emine’ye duyduğu derin aşk alevlenecektir…
Yeşilçam’dan ödünç bir konu gibi duruyor biraz, haklısınız; fakat Demirkubuz bu ve buna benzer çürüme hikâyelerini öylesine bir incelikle anlatabilen bir yönetmen ki, Kor deyiş yerindeyse izleyicinin ta içine işliyor. İç-mekân çekimlerinde kapı aralıklarından dramayı izleyen üçüncü gözün sunduğu objektif açı sayesinde hiçbir karakteri yargılayamıyorsunuz. Karakterlerin kendilerini, vicdanlarını idam sehpasına çıkarıp çıkarıp indirdiği bu biçim, bana az buçuk Balkan gerçekçiliğini anımsatmadı değil. Bir nevi ‘kefaret sineması’ diyebileceğimiz bu biçimsel yapı Demirkubuz’un dilini de alabildiğine zenginleştirmiş bana kalırsa.
Kor‘un hikâyesi, Yılmaz Güney’in Baba filminin bir prototipi; fakat burada yukarıdan aşağıya doğru inen hiyerarşik bir sömürü zinciri yok. Anımsayacağınız üzere Nuri Bilge Ceylan da Üç Maymun filminde aynı izleği uygulamış, fakat o hiyerarşik zinciri kullanmıştı. Tabii bu demek değil ki Üç Maymun sınıf öfkesinin dışavurumu, Kor değil. Maalesef her iki film de sınıf öfkesini, patlamasını dışa doğru yöneltmiyor. Aslında Kor‘un yapısı buna uygun, fakat her nedense sinik/kinik bir minvalde sonuçlanıyor hikâye. Filmin 145 dakika gibi bir süreye yayılabilecek dramatik bir açılımı da yok maalesef. Son düzlükte, çözümleme aşamasının sarkma yaptığını ifade etmek mümkün. Cemal’e kontrast yaratmak için iliştirilen Çağlar Çorumlu’nun hakkıyla can verdiği tiplemesinin de eklektik olduğunu düşünüyorum naçizane.
Kor yine de Demirkubuz filmografisinde ortalamanın bir tık üstünde yer alacak bir eser sonuç olarak. Adanademirspor, Halkın Takımı göndermeleri, açılan kapıları ile kendine dönüşlü Demirkubuz evrenini sevenler için biçilmiş kaftan karşımızdaki film. Her filminde olduğu gibi bu filminde de kıyasıya bir eleştiri yağmuruna da tutuldu Demirkubuz. Fakat siz bu sert eleştirilere kulak asmayın ve Kor‘u sırf günümüzün en önemli yönetmenlerinden birinin seyrüseferine tanık olmak için dahi görün.