Yazıyorum, öyleyse tehlikedeyim. Türkiye için çok da absürt bir önerme değil. 1940’larda Salâh Birsel’in başına gelenler bu acı durumun bir paradosi gibiydi adeta.
Ege Görgün (Landlord)
Hayatını okumaya adayanların yolu mutlaka Salâh Birsel’in kitaplarıyla kesişmiştir. O kitaplar da okumaya ve yazmaya adanmış bir hayatın özüdür çünkü. Salâh Bey Tarihi’ni oluşturan 5 kitap Birsel’in en ünlü eserleridir: Kahveler Kitabı, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi, İstanbul-Paris. Külliyatını diğer deneme, günlük, şiir ve araştırma kitaplarıyla; çıkardığı dergilerle; yazdığı romanlar ve Türkçeleştirdiği yabancı eserlerle iyice zenginleştirmiştir. Eserlerinde kimsenin duymadığı, TDK’nın bile pek haberdar olmadığı sözcükler, deyimler kullanmayı, yeni sıfatlar türetmeyi severdi. Şu kelimenin güzelliğine bir bakın misal: “Yanımdan geçen genç kızlar bana ‘ciğerbeğendi’ bakışlar fırlatıyorlardı.”
“Sözcükleri ben üretmiyorum,” der Birsel bir söyleşisinde. “Benim kullandığım sözcüklerin hemen hepsi Türk yazarlarında var. Yalnız biz okumadığımız için bunların başka yazarlarda olduğunu bilmiyoruz.”
Asıl Ahmet Selâhaddin olan Salâh Birsel* 14 Kasım 1919’da Bandırma’da doğdu. Gençliğini İzmir, Karşıyaka’da geçirdi. Önce şiire merak saldı. Kendi saptamasıyla ilk şiirlerinde Necip Fazıl etkisi vardı, sonra biraz daha Nazım Hikmet’ten yana meyleder. Şiirler 1930’lı yılların sonunda ve 40’lı yılların başında ulusal dergilerde yayınlanır. Ancak 1942 yılında İnkılapçı gençlik tarihinde yayımlanan bir şiir hiç ummuyacağı kadar dert açacaktır başına. Üstelik bu şiir hiçbir siyasi bir mesaj ya da muzır içerik barındırmamaktadır. “Ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça dizesiyle biten” bu şiir evliliğin bir ev kadını üstünde yarattığı olumsuz psikolojiyi yansıtmaktaydı. Savcılıktan önce muhafazakar gazeteler linç girişiminde bulunur. CHP’nin yarı resmi gazetenin yazarlarından Sabahattin Sönmez şöyle yazar.
“Haydi bu gençlerin yeni sanat anlayışlarına, yeni şiirlerine tahammül edelim, bu sabrı gösterelim, fakat bu zararlı propagandaya göz yummak kabil midir?”
Tan gazetesinden Refik Halit Karay ise:
“Bence bu şiir, yalnız evlenmeyi kötülemektedir. Genç kızları ere varmaktan, evli olmaktan şiddetle tiksindirmekten başka, onları sadece eğlence ve nefis körletme vasıtası olarak tanıdığını da anlatıyor, oynaşlığa, sürtüklüğe heveslendiriyor.”
Savcılık da bu yayınlar karşısında sessiz kalamaz ve mahkemeyi açar. Diktatörlükten hallice yönetilen tek partili Türkiye’nin genç bir şairi olan Birsel korkudan yazdığı bazı şiirleri arkadaşlarına emanet etmiştir o dönemde.
Bulut Geçti adlı şiir ilk mahkemesinde aklanır ama savcıya göre bu şiir, “Aile mevcudiyetini ve aile kurmak esasını sarsacak ve kadınlığın ana olmak hususindeki fikri temayülünü zayıflatacak ve açıkça çocuk doğurmamayı telkin edecek niteliktedir, dolayısıyla da Basın Kanunu’nun 41. maddesine aykırıdır. Beraat kararı bilirkişiye danışılmadan verildiği için Yargıtay kararı bozar. 13 duruşmanın ardından 3 bilirkişiden yalnızca biri şiirin masum olduğunu söylese de mahkeme Bulut Geçti’nin masumiyetine karar verir. Salah Birsel bir aydan bir yıla kadar hapis yatmaktan kurtulmuştur.
Bulut Geçti
Sen şimdi kocanın evinde oturursun
Ve saçların artık eski gibi değil
Geceleri yemekten sonra
Çorap söküğü dikersin
Belki de ellerin soğan kokar
Senin kocan bir suratı çirkin adam
Ağzı açık uyur
Ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça* Salâl Birsel 10 Mart 1999’da İstanbul’da vefat etti.