Steven Spielberg’ün son filmi ABD’nin 16. başkanı Abraham Lincoln’un son dört ayına yoğunlaşıyor.
Ege Görgün
Kariyerine ve filmografisine baktığımızda Spielberg’ün yönetmen ve yapımcı olarak iki farklı karaktere sahip olduğunu söylemek mümkün. Biri hayal ve eğlence ekseninde kalan, diğeriyse kendine eksen olarak hayatın tarihe yansıyan acı gerçeklerini seçmiş iki karakter…
Spielberg’ün ET, Indiana Jones, The Goonies, Jurassic Park gibi eğlencelik filmlerin yanı sıra Amistad, Schindler’in Listesi (Schindler’s List), The Color Purple, Er Ryan’ı Kurtarmak (Saving Private Ryan) gibi “kaygılı” eserler ortaya koymasının ardında yatan bu iki farklı iki karakter işte. Ancak bir sinemasever olarak şunu itiraf etmem gerekir ki, ben her zaman Spielberg’ün ilk kategoriye giren filmlerini daha çok sevdim. Seyrederken daha eğlendiğim için değil, Spielberg onları çekerken daha eğlendiği ve o filmler Spielberg’ün yeteneğini daha iyi yansıttığı için. İkinci gruptaki filmlerin çoğu ise yetenekten çok, o usta yönetmenlere has kusursuzluğun ve devasa tecrübenin üstüne inşa edilmiş eserler. Küçüklükten beri izlediğim “kötü” filmlerden yadigar bir dejenenerasyon sanırım, bu tür kusursuz filmler “soğuk” gelir bana.
ABD’nin 16. başkanı Abraham Lincoln’un son dört ayına ve köleliğe kalıcı bir bir şekilde son verecek yasa değişikliğinin kongreden geçmesi için verdiği uğraşlara yoğunlaşan 2012 yapımı Lincoln bir anlamda Spielberg’ün “kölelik üçlemesinde” The Color Purple (1985) ve Amistad’ı (1997) takip eden son halkası.
Lincoln’ü canlandıran Daniel Day Lewis’in beklenen müthiş performansına, filmin teknik kusursuzluğuna ve bir iki önemli teatral sahnesine rağmen filmin fazla “belgesel” kaldığı izlenimi edindim ben. Sanırım çok kereler canlandırıldığı için sahnelenmeyen o meşhur suikast vakası ya da pek yer verilmeyen savaş-asker hikayeleri olsaydı filmin duygusu biraz daha güçlü olabilirdi. Böylesi seyirci-film ilişkisini güçlendirmiş olurdu.
Filmin en önemli vurgusu ise elbette Lincoln’un köleliği sona erdirmek üzere gösterdiği azim ve fedakarlık. Bu uğurda savaşın kısa bir süre daha uzamasını dahi – ki bu her iki taraftan binlerce askerin daha öleceği anlamına geliyor – göze alıyor. Yaptığı diğer bir şey de dürüstlüğüne yakışmayacak ve kanunsuz sayılabilecek bir şekilde bazı bilgileri kongreden saklaması. Lincoln’e düşen fedakarlık, geleceği tümden şekillendirecek daha büyük bir doğru ve iyilik için yaptığı bu eylemlerin yol açacağı kısa vadeli kayıpların vicdani sorumluluğunu tek başına yüklenmek oluyor. Lincoln’ün bu tercihlerini, Spielberg’ün bakış açısını hem insani hem de siyasi açıdan tartışmak hayli mümkün.
Filmle ilgili ilginç bir tarihsel not: O dönemde kongredeki Cumhuriyetçiler köleliğe karşıyken, Demokratlar kölelik taraftarı. O günden bugüne ne çok şey değişmiş değil mi dünyada?
Lincoln
Yön:Steven Spielberg
Sen: Tony Kushner, Doris Kearns Goodwin (kitap)
Oyn: Daniel Day-Lewis, Sally Field, David Strathairn, Joseph Gordon-Levitt
ABD (2012)