En başta Kızılderililer’in topraklarına el koymaları ve onlara reva gördükleri zülum olmak üzere, kovboyları sevmemek için pek çok sebep vardır. Diğer yandan kovboyları sevmek için tek bir iyi sebep geliyor aklıma: western yani kovboy filmleri.
Öyle olduğuna varım yoğum üstüne bahse giremem ama, bence uzaylıları westerne angaje etme işini ilk akıl edenler İtalyanlar’dır. Bunu bir çizgi romanda gerçekleştirmişler ve bazen Baltalı İlah Zagor ve Çiko’yu 1800’lerin Vahşi Batı’sında uzaylılarla muhatap etmişlerdir. Bunlardan en ünlüsü Zagor’un ezeli düşmanı Profesör Hellingen’in başrolde olduğu bir maceradır. Ünlü çizgi roman senaristi Tiziano Sclavi ve Zagor’un yaratıcısı Gallieno Ferri’nin imzası vardır bu uzun soluklu macerada. Bir başka macerada Çiko tek başına GORA’daki Cem Yılmaz misali başka bir gezegene gitmiştir ama o macera pek western özellikleri taşımamaktadır.
2006 tarihli aynı adlı çizgi romandan esinlense de, bu çizgi romandan hikayeyi değil yalnızca fikri aparttığı gözlenen Kovboylar ve Uzaylılar (Cowboys and Aliens), her ikisi de müthiş bir serüven duygusu içeren iki türü bir araya getirmesiyle dikkati çekiyordu proje olarak. Vizyon sineması takipçilerinin ve B-sinema meraklılarının ağzını suyunu akıtacak türden bir projeydi yani. Üstüne üstlük Daniel Craig ve Harrison Ford gibi aksiyon sinemasının yeni ve eski ikonu bir araya getirilecekti. Iron Man’de çıkardığı işe bakılırsa yönetmenden yana da bir sorun yaşanmayacaktı. Peki o zaman basın gösteriminde izlediğimiz filmin böyle vasat, hatta vasat altı olmasının sebebi neydi?
Bu konuya geçmeden önce bir başka bilimkurgu klasiğini anmak gerekiyor burada. Scientology Kilisesi’nin kurucusu L. Ron Hubbard’ın 1982 tarihli Battlefield Earth: A Saga of the Year 3000. 1999’da Alkım tarafından Dünya Kurtuluş Savaşında adıyla ülkemizde de yayımlanan kitabın konusu kısaca şudur: Dünya yüzlerce yıldır Psychlo gezegeninden gelen uzaylı bir ırkın egemenliğindedir. Bildiğimiz anlamdaki uygarlık son bulmuş, bu ırk tarafından madenlerde çalıştırılmak üzere köleleştirilen insanlar taş devrine dönmüştür. 3 metreye yakın boya sahip Psychlolar’ın derdi dünyanın mineral kaynaklarını sömürmektir. Ancak bir köle sonunda onlara başkaldıracaktır: Jonnie Goodboy Tyler. Psychlolar’a ait bir makine sayesinde uzaylı ırka ait bilgileri özümseyen ve onların zayıf yanlarını öğrenen Tyler cesareti ve zekasıyla irdaesini kaybetmiş hemcinslerine bu yaratıkların da yenilebileceğini gösterecektir.
2000 yılında Roger Christian’ın yönettiği, John Travolta, Barry Pepper ve Forest Whitaker’ın başrolünde oynadığı bir sinema filmine dönüşen Battlefield Earth, hem gişede hem de eleştirmenler nezdinde büyük bir fiyaskoydu. Ancak bu bahiste Battlefield Earth bizim işimizi ziyadesiyle görüyor ve gözlerine altın hırsı bürümüş uzaylıların, insanoğlunun ilkel sayılabilecek bir döneminde dünyayı talan etmesi üzerine bir hikaye anlatan Kovboylar ve Uzaylılar filminin ne kadar beylik bir fikirle çıkageldiğini anlamamızı sağlıyor.
Genel sorunu bu zaten Kovboylar ve Uzaylılar’ın. Yaratıcı olan hiçbir şey yok filmde. Ne bir yaratıcı hikaye, ne bir yaratıcı sahne, ne de yaratıcı bir tasarım. Yeni bir şey olmamsına sineye çekmek belki mümkün olabilir, ama western ve bilimkurgu gibi iki önemli türü sömüren bu filmin, iki tür adına da kötü iş çıkardığını görünce iyice bed bir ruh haline bürünüyorsunuz. Ancak hiç kovboy filmi seyretmemiş biri, bilimkurguya da ucundan bucağından bulaşmış biri bu kadar çuvallayabilirdi kanımca. İddia ediyorum, video piyasası için çekilmiş olan ve Western ile korku türünü birleştiren Günbatımından Şafağa 3 (From Dusk Till Dawn 3: The Hangman’s Daughter) bile çok daha iyi bir film Kovboylar ve Uzaylılar’dan. Üstelik o ucuz filmde bile hem Western’lerdeki, hem korku filmlerindeki tadı almakla kalmıyor, daha yaratıcı ve referanslı bir senaryo buluyordunuz. En basitinden Ambrose Bierce gibi gerçek hayattan bir karakter katılarak hikayeye, hem türlerden birine saygı gösterisi yapılıyor hem de hikayeye entelektüel bir katman kazandırılıyordu.
Kovboylar ve Uzaylılar’da ise zamanın Yeşilçam fantastik filmlerinin senaryosunu aşan bir zeka tespit edilemiyor. Hikaye, şeklen ve mecburen filme katılmış ayrıntılarla dolu. Kovboylar, uzaylıları yeniyor yenmesine ama (sanırım, bu sürprizbozan sayılmaz) senaryoda öyle yazdığı için. Savaş sahneleri de bu “zeka yoksunluğu” yüzünden bir koşuşturmacadan ileri gitmiyor. Ne bir estetik, ne bir coşku…
Ben şahsen Kovboylar ve Uzaylılar’ı film anıları galerimde hayalkırıklıklarının ve kaçırılmış fırsatların bulunduğu bölüme yerleştireceğim.
Son olarak: Bu filmin adı Cowboys, Indians and Aliens yani Kovboylar, Kızılderililer ve Uzaylılar olmalıydı.
Unutulup, sonradan eklenen bir not: Filmde Daniel Craig‘i izlerken size çok tanıdık bir tiplemeyi izliyormuş gibi olacaksınız: Kurtlar Vadisi‘nin Memati’sini… İnsan insana, tip tipe bu kadar mı benzer!