John Wayne’in, üç kuruş için kazların peşinden koştuğu günlerin ardından, ikinci sınıf profesyonel bir boksör olmaktan son anda kurtulup “kovboylar kralı” olmasının hikâyatıdır…
Sinemaya 1920’lerde sessiz filmlerle başlayıp, yıllar yılı boy gösterdiği kovboy filmleri; sergilemekten asla kaçınmadığı muhafazakar, maço, Cumhuriyetçi kimliği ve güçlü karakteri sayesinde bugün ABD’nin ikonlarından biri haline gelmiş olsa da John Wayne’in hayatı her zaman güllük gülistanlık olmamıştı. 1930’ların başında uğradığı ve dedikodular sayesinde tüm Hollywood’da yayılan bir iftira yüzünden henüz yeni başlayan sinema kariyeri az daha son buluyordu.
Columbia Pictures’ın patronu Harry Cohn oynadığı filmlerle yeni yeni isim yapmaya başlayan Wayne’in sektörden dışlanması için çevresindekilere onun sette içki içip çeşitli sorunlar çıkardığını söyledi. (Wayne, sonraki yıllarda Cohn’un bunu neden yaptığını açıklamadı, işin içinde bir kadın olduğunu ve bu yüzden Cohn’un canını sıkıldığını söylemekle yetindi. Bu da onun sert mizacına rağmen son ana kadar centilmen olarak kaldığının bir göstergesiydi.) Wayne’in bunlardan ancak, daha önce ona bir dizi kovboy filmi çekmeyi teklif eden bir yapımcı son anda yan çizince haberi oldu. “Neden” diye sordu haliyle yapımcıya. “İçki içiyor musun,” diye soruya soruyla karşılık verir yapımcı. “Canına yandığım, içiyorum tabi,” diye yanıt verir Wayne. Sonra yapımcının ne demek istediğini anlayıp, “Ama sette asla!” diye ekler.
– Şehirdeki önemli bir adam içtiğini söylüyor herkese ama.
– Kim?
– Cohn!
– O o… çocuğuna söyle, gelsin yüzüme söylesin bunu sıkıysa, ben de dişlerini eline vereyim!
O sıralar Wayne’i profesyonel boks yapmaya ikna etmeye çalışan bir arkadaşı vardır. Bu dedikodular yüzünden filmlerde iş bulamadığı için paraya sıkışan Wayne bu teklifi kabul edip, kontratı imzalaması an meselesidir. Neyse ki, onun yerine kovboy filmleri çekmek isteyen yapımcıyla kontrat imzalar. Yapımcı Wayne’e bir şans vermeye karar vermiştir.
John Wayne kovboy filmleri setlerinde çalışmaya 20’li yılların başında daha bir üniversite öğrencisiyken başladı. İlk işi de bir Tom Mix filminin setindeki kazları beslemekti. Sonra filmlerde ufak tefek roller almaya başladı. Onu keşfeden yönetmen Raoul Walsh oldu. İsmini Marion Michael Morrison’dan John Wayne’e dönüştürüp ona Big Trail (1930) filminde başrol verir. Duke’ün çıkışı başlamıştır. Kimileri onu yıldız yapanın 1939 tarihli John Ford filmi Posta Arabası (Stagecoach, 1939) olduğunu söyler. Ama bu filmden önce 120’den fazla filmde oynamış olduğu unutulmamalı Wayne’in. Bir filmin 6-7 günde tamamlandığı günler için çok da şaşırtıcı bir rakam değil bu.