Cem Yılmaz’ın “masrafsız filmiyle” beyazperdede rekor sayıda izleyiciye ulaşması, Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik‘le üç buçuk’uncu kez buluşması, en pahalı yerli yapımın, insana bu kadar paranın nereye harcandığını düşündüren “tuhaf” görüntüleri ve ne romantik ne de komik olmayı başaran bir filmin henüz ikinci haftasında gişeye çektiği bir milyon insan! İç açıcı olduğunu öne süremeyeceğimiz bu tablo bir yana, 2013’ün merakla beklenen projelerinden Kelebeğin Rüyası, böyle bir manzaranın ortasında gösterime girdi.
Tuncer Çetinkaya
Ölü dergiler ve şairlerden oluşan devasa bir mezarlığa sahip olan ülkemizin çok da uzak olmayan bir kıyısında yaşayan iki şairin yaşamlarına odaklanan film, bir yandan trajik öykünün kahramanlarını ele alırken, diğer yandan da 40’ların renkli merkezlerinden Zonguldak’a eğiliyor.
Behçet Necati(gil)’in iki talebesi Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu, bir taraftan veremle boğuşurken, “garip” şairler olarak hayata tutunmaya çabalıyorlar. 2. Dünya Savaşı’nın ve 1941 yılında gündeme gelen İkinci Mükellefiyet Kanunu’nun gölgesinde yaşanan olaylar, araya giren gönül ilişkileri ve hastalık süreçleri eşliğinde ilerliyor.
Geniş kitlelerin karşısına çıktığı ilk anlardan itibaren mizahında kırılgan bir doku bulunduğuna tanık olduğumuz Yılmaz Erdoğan’ın -eserin Hikmet Bila’nın Kömür Kara‘sıyla akrabalığı ve sonda, yazara yapılan teşekkürü dipnot olarak belirterek- böyle bir senaryoya imza atmasında şaşırtıcı bir durum yok. Buna karşın; Bir Demet Tiyatro‘nun bıçkın delikanlısının kimi zaman şair duyarlılığıyla imza attığı replikler dışında, hüzünbaz şiirler / oyunlar ya da ilk Vizontele’nin finalinden de hatırlayacağımız dokunaklı olana meyilli yaklaşım, belki de ilk kez bu denli açıktan aslına rücu ediyor.
Gerçeklikten Melodrama
Kelebeğin Rüyası‘nı değerlendirirken iki başlık açılması anlamlı görünüyor. İlki, filmde çok önemli bir yer kaplayan şairlerin öyküsü. Gerek Kıvanç Tatlıtuğ, gerek de Mert Fırat’ın etkileyici performansları, yapımın artıları gibi görünüyor; ancak senaryo zafiyetlerinin kendisini özellikle Muzaffer Tayyip’te gösterdiğinin altını çizmek gerekiyor. Şairlik yönünün Rüştü Onur’un bir adım gerisinde seyretmesi, oyuncunun hareket alanının daralmasına neden oluyor. Yakın dostunun şiir ve tiyatro tutkusunu âşık olarak kapatmaya çalıştığı oranda “kartpostala” dönüşme riski bulunan Tayyip, Tatlıtuğ’un ilk önemli sinema macerasındaki yorumu sayesinde hasar almaktan kurtuluyor.
Benzer şeyleri Belçim Bilgin için de söylemek mümkün. Açık bir kast hatası sonucu filme dâhil olan Bilgin, yazılıp çizildiği üzere sadece liseli kızı canlandırmaktan uzak görünümüyle değil, bir karakter olarak -sürekli neşeli ve uçarı halini saymazsanız- işlevsiz bırakılmasıyla da rolünün altında kalıyor. Doğrusu iki duyarlı şairi birden etkileyen kızdan çok daha fazla maharet bekliyor insan!
Bu başlık kapsamında söz edilebilecek son bir konu da, Erdoğan’ın kahramanlarımızın nasıl yaşadıklarından ziyade ölüme nasıl koştuklarıyla ilgilenmesi. Onları tüm maddi olanaksızlıklar ve sağlık sorunları arasında hayata inatla bağlayan şeylerin üstü daha kalın çizilse ve kimi zaman görüntülerle tezat oluşturan melodramatik yapı kırılabilseymiş keşke.
Filmi asıl değerli kılanın arkaplanında yer alan unsurlar olduğu rahatlıkla söylenebilir. Köye, kasabaya, taşraya bakışı kitaplara dahi konu olmuş Yeni Türkiye Sineması adına önemli bir yolayrımına işaret ediyor Kelebeğin Rüyası. Çevreyi romantik, gerçekdışı ve kimi zaman da uhrevî bir atmosferde ele alan yaklaşımların uzağında, toplumsal olandan soyutlamayan bir kavrayış bu. Yaşananı daha sahici kılan bu bakış, adeta politik bir misyon üstlenen kurguyla; madencilerin karanlık yüzleri ile balodaki neşeli portreleri karşı karşıya getiriyor. Kuşkusuz konjonktürün de etkisiyle çokça eleştirilen bir dönemi masaya yatırmak cesaret gerektirmiyor artık; hele ki algı, günümüz kavrayışıyla örtüşüyorsa! Bu noktada, kasaba burjuvazisi ile Mükellefiyet mağdurlarının yarattığı tezata “çomak sokan” Halkevleri gerçeği karşımıza çıkıyor; ama senaryo olgunun üzerine gitmeye lüzum hissetmiyor.
Son olarak; görüntü / sanat yönetimi ve kurgusuyla temiz bir çalışma olan Kelebeğin Rüyası‘nın ilk haliyle beğenilmeyerek yeniden çekilen bölümlerinin ve kurguda çıkarılan sahnelerinin merak uyandırdığını belirtelim.
Kelebeğin Rüyası
Yönetmen: Yılmaz Erdoğan
Senaryo: Yılmaz Erdoğan
Oyuncular: Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Belçim Bilgin, Farah Zeynep Abdullah
Yapım: 2013 / Türkiye / 138 dakika